3.0

4.4K 290 136
                                    

-

Bir yerlerden başlamak gerek derdi annem.

Bir yerlere gelebilmek için başlamak gerek. Hayatımı karanlık bir odaya haps etmemiştim ama bembeyaz da değildi dünyam. Belki biraz tozpembe hayallerim vardı... Ya da hayal dünyam fazla geniş olduğundan yapı olarak biraz da hassastım. Tam olarak kendimi tanımlamak değil amacım ki zaten hep geç kalmışımdır bu olaya. Tanışmak ilk başlarda olsa bile ben tanıdıkça kendini tanıtan kişilerdendim.

Buvan Sheul okula geldiği ilk anda çekmişti ilgimi. Ona platonik bir şekilde bağlanmıştım ve onu herkesten farklı bulduğumdan sevmiştim belki de. Ama geceleri hayallerimi o süslemişti. Eğer benim bir kitabım yazılacak olsaydı başrol ben değil o, olmalıydı.

Çünkü ben onu yalnızca seyreden taraftım.

Fakat o, kendinin de dediği gibi kalabalıktı. Kocaman bir dünyası vardı ve içinde neler olduğunu o dışında kimse bilmiyordu. Jungkook diye adını araştırdığım günleri hatırlıyordum da, tek bir kişi bile biliyorum dememişti. Ama o gece Jungkook diye çığlık seslerini duymuştum. Bu hileydi.

Bu adil değildi.

Çünkü ben hiçbir şey bilmiyordum.

"Şu işe bak ya," dedim pet şişedeki suyu içerken. "Jungkook bana kalabalık olduğu dışında bir şey söylemedi ve ben de sanki hipnoz olmuş gibi gıkımı çıkarmadan evime gittim. Ah, aptallaşıyorum onun yanında!"

"Ya sen ne dediğinin farkında mısın Rosie? Çocuk yarışçı çıktı. Ben hâlâ onun şokunu yaşıyorum."

Lisa şaşkınlıkla gözlerime baktığında onu başımla onayladım.

"Bende."

Bugün Cumartesi günüydü ve dolayısıyla okul da yoktu. Sabah bize kahvaltıya Lisa gelmişti ve kahvaltıdan sonra odama geçip ona olanları anlatmaya başlamıştım. Her şey çok hızlı gelişmişti.

Ama şu an ikimiz de bir hayli düşünceliydik.

Ağzımı açıp Lisa'ya bir şeyler söyleyecektim ki, telefonum titreyince dikkatim dağıldı.

Jeon Buvan JK Sheul: Aşağı in.

Hemen. Başka bir arzunuz? Bende seni bekliyordum zaten.

Rosie: Neden?

Jeon Buvan JK Sheul: Anlatacaklarım var.

Lisa'ya gerekli açıklamayı yaptıktan sonra üzerime bir kot pantolon ve belimde biten siyah dar bir badi giyinerek saçlarımı hızlıca taradım. Ardından üzerime uzun hırkamı alıp telefonumu da arka cebime sıkıştırırken çoktan dışarı çıkmıştım.

Jungkook buradaydı.

Hemen karşımda bir motorun üzerinde başında kaskıyla bana bakıyordu.

"Buda ne?" Adımlarım hemen yanına durdu. "Senin oto galerin falan mı var? Nasıl bu kadar pahalı araçlara sahip olabiliyorsun?"

Elime bir kaskı tutuştururken kaşlarıyla arkayı işaret etti.

"Atla."

Kaskı kafama geçirip motora binerken ellerimle deri ceketini kavradım.

"Sorularım hep böyle cevapsız mı kalacak? Ha, eğer öyleyse en başında söyle yol yakınken dö-"

"Yine açıldı çenen. Sorularının cevabını almaya gidiyorsun. Bu yüzden sus."

Kaşlarımı kaldırmamla motoru hızla çalıştırması bir olmuştu. Sorularımın cevabını almaktan mı söz etmişti?

Benim sorularım aslında bitmezdi ama en mantıklılarını gidene kadar düşünmem lazımdı. Bu yüzden geçen gece gittiğimiz uçurum kenarına varana dek susup yalnızca düşündüm.

Jungkook motoru durdurduğunda inip kaskı başımdan çıkardım ve saçlarımı düzenledim.

"Bu kadar hızlı gitmek zorunda mısın?"

Motordan inerken çıkardığı kaskını motora asıp bana hayretle baktı.

"İlk sorun bu mu?"

"Ha," durdum. "Ne? Hayır."

"Güzel," dedi adımlarını hemen köşemizde duran banka yönlendirirken. Bu bankı o gece gördüğümü hatırlamıyordum fakat pek de umursamayarak hemen yanına oturdum. Uçurum çok ürkütücü gözüküyordu.

"Sor, bakalım."

Derin bir nefes alırken gözlerimi yüzüne çevirdim.

"Beni ne zamandır takip ediyordun?"

Omuz silkti. "Bir yıl."

Ben onu geldiğinden beri yani iki yıldır seviyordum.

"Neden Buvan? Neden Jungkook değil? Bunu hâlâ anlamadım, üzgünüm."

Gözleri gözlerimi buldu. "Beni o gece gördün..."

"Evet, bir yarışın içindeydin." Diyerek onayladım.

"Öyle ortamlar adımı bilir. Ama okulda da o ismi kullanırsam daha adımımı atmadan dediğim ortamdaki insanların saldırılarına maruz kalabilirdim."

Kaşlarımı kaldırdım. "Nasıl ortamlar bunlar? Eminim her şey araba yarışlarından ibaret değildir."

Derin bir nefes aldığını gördüm.

"Değil. Her şey araba yarışı değil."

Bazen insanların dışarıya gösterdikleri kişi olmadıklarına üzülürdüm. Çünkü insan bir kere yaşayacaktı bu hayatı. Neden bu kısacık zaman diliminde oldukları gibi olmak varken başka kimliklere başka yüzlere bürünürlerdi ki? Ne kadar mecbur olursan ol ama seni sen yapan şeylerden vazgeçme. Vazgeçmekten vazgeçmek belki de en büyük hatamız olsa bile, sen yine de vazgeçme.

"Dahası var, değil mi?"

İçimde nedensiz bir korku vardı.

"Var." Dedi bıçak gibi keskin bir ses tonuyla.

"Ben, hırsızım Rosie."

-

Şu gece yazıp yayımlama huyumdan vazgeçmem gerek. :p

Aklınıza takılan soru varsa yoruma yazarsanız hikaye içinde onların da cevaplarını vermiş olurum.

:)

💜

the smell of love - rosékook Where stories live. Discover now