2.1

3.1K 222 98
                                    

Rosé,Eyes Closed.

*

Paris, 19.57

İkinci gün konser bitişi stadyumdan çıkmış ve otele gelmiştik. Onlar birazdan gelecekti ve heyecandan odada ileri geri yürüyordum. Yanına gidecektim.....sonra ne olacaktı? Ne diyecektim ona?

"Telefonunu ver fotoğraf paylaşayım, insanlar seni görmek istiyor Rosie." dediğinde pantolonumun cebindeki telefonu ona uzattım.

"Gelmişler midir?" dedim gergince.

"Geldiler, az daha sabret çocuk dinlensin." dedi telefondan kafasını kaldırmadan. Jisoo ve Lisa, Lisa'nın arkadaşıyla buluşmak için az önce, bana şans dileyerek çıkmışlardı.

"Bugün çektiklerinden paylaşıyorum." diye mırıldandı.

"Jen, birazdan ne yapacağımın farkında mısın? Hala fotoğraf diyorsun." diye sızlandım arkamdaki duvara yaslanırken.

"Evet, bende Jimin'in yanına mi gitsem aynı şeyi yapmak için?" dedi kafasını kaldırırken, kaşlarımız aynı anda çatışırken boş bir ifadeyle baktığıma emindim. Az önce ne duymuştum?

"Ne?" dedim yaslandığım yerden doğrulurken.

"Ups," dedi sessizce. "Anladın işte."

Jennie, Jimin'den hoşlanıyordu.

Ben, Jungkook'tan hoşlanıyordum; o da benden hoşlanıyordu.

Kafam karışırken, bildirim sesiyle başını eğip bir şey demeden telefona dönmüştü.

"Fotoğrafını beğenmiş."

Telefonu alırken paylaştığı fotoğrafa ve yorumlara kışa bir göz gezdirdim.

Rosé, Instagram Güncellemesi.

parkrosie : whats up

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

parkrosie : whats up

+736 : good muyuz gençler

+837 : baya good aq

+193 : aynı oteldeler mi.....

+128 : @ 193 bir karıştırma ortalığı aq git bi

+628 : aynı oteldeler

"Al işte," diye mırıldanırken telefonu cebime geri koydum. Saat sekiz buçuğa gelirken daha fazla dayanamadım. "Ben gidiyorum." hızla odadan çıkarken bir üst kata çıkmak için merdivenleri kullandım. Odasında yalnız olmasını umarak kapının önünde dikildiğimde, öylece kalakaldım. Tamam, ani bir hareketle buraya kadar gelmiştim ve geri dönemezdim. Elimi yumruk yapıp kapıya iki kez tıkladığımda birkaç saniye içinde siyahlar içindeki Jungkook, nemli saçlarıyla karşımdaydı.

Evet, sakin olacaktım.

Gözlerime bakarken bir eli kapıdaydı, diğerinde ise telefonu vardı. Yavaş adımlarla yanından geçip içeri geçtim ve yatağın önünde dikilip ona döndüm. Kapıyı yavaşça kapattı, pencerenin önüne geçip perdeleri örttü ve karşımda dikildi. Benden bir şey bekliyordu, herhangi bir söz, belki bir cümle....ama ben farklı bir şey yapıp birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapatıp ona vurdum.

Evet, tam olarak böyle yapmıştım.

Omuzundaki elim geri indiğinde gözlerimi kısıp ona bakmaya devam ettim.

"Beni gördüğünde bana vur demiştin, değil mi?"

Gülerek kafasını salladığında benden beklenmeyecek bir şey yaptım. Kollarımı boynuna dolarken, başımı boynuna gömdüm. Ev burasıydı, diye düşündüm bir an. Benim evim burasıydı, burası olmalıydı, beni bırakmamalıydı. Şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra kolları bunu beklercesine belimi sarmıştı. Böyle bir his miydi sevdiğin insanın kollarında olmak?

Bunca zaman çoğunlukla hayallerinin peşinden giden biri olmuştum, her şeyim planlıydı. Gideceğim okullar, üniversitede okuyacağım bölüm, ne olmak istediğim. Ancak her şey o ani kararla bozulmuştu. Üniversitede babam ve ablam gibi avukat olmak istemedim. Modellik yaptım, kafede çalıştım. Kendimi daha iyi hissedeceğim şeylere yöneldim, çizimim gelişti. Ardından mimarlık okumak istedim, vazgeçtim. Benim hayatımın dönüm noktası buydu, Kore'ye gelmem. Jisoo ve Lisa'yla tanışmam. Çok iyi dostlarım olmuştu. Kafede çalıştığım arkadaşlarım; Jinyoung, Deuk ve Mia. Onlardan öğrendiğim şeyler de vardı.

Ancak tam bu kısımda her şey yeniden yoluna girmeye başlamış gibiydi. Hayatımda biri olacaktı, beni seven biri vardı. Arkadaşlarım vardı, ailem uzakta olsa da eksikliğini hissettirmeyen kişiler burdaydı, yanımdalardı.

Jungkook geri çekildiğinde belimdeki elleri yüzüme çıkmıştı.

"Nereden anladın?" dedi sessizce.

"Yorgun değil misin sen?" dedim sorusunu pas geçerken. Kafasını salladığında bileğini bıraktım ve yatağa oturup yastığı kucağıma koydum. Ona döndüğümde ne yaptığımı anlamış birkaç adımda yanıma gelmişti. Yastığa başını koyarken ellerim henüz kurumamış saçlarının arasında gezinmeye başladı.

"Aslında," dedim gözlerimi duvara sabitlerken. "Üç gün önce emin oldum, bir şekilde sendin işte. Seni tanımıyordum, şarkılarını bilmiyordum. Bana kendini anlatmaya başladın, fazla soru sormadım. Seni bulmamı istedin." gözlerimi onun gözlerine çevirdiğimde bana bakıyordu. Yorgundu.

"Uyu bence." diye mırıldandım. Saçımın bir tutamını alıp parmağına doladı.

"Teşekkür ederim Chaeyoung," dedi sessizce. Yerinde doğrulduğunda bana döndü, ne yapacağını beklerken heyecandan elimin alındaki yorganı sıkıyordum ve parmaklarımın kıpkırmızı olduğuna emindim. Birkaç saniye gözlerimin içine bakıp dudaklarını alnıma bastırdıktan sonra sırıtarak yastığa geri yattı. Gözleri kapanırken son bir soru sordum.

"Ne için?"

"Her şey için." diye mırıldandı. Başımı duvara yaslayıp ellerimi saçlarında gezdirmeye devam ettim. Biri bizi görse, ne diyeceğimi bilmiyordum.

Düşünmem gereken farklı şeyler vardı:

Bundan sonra ne olacaktı?

jamais vuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin