Bölüm 9

463 18 0
                                    

Kırgın bir şekilde eve geldim. Nasıl olurdu. Nasıl onun bana sırf bu konu için yaklaştığını anlamazdım. Her şey daha netti artık kafamda. Ama allahın cezası Akın benim duvarlarımı yıkıyor, buzlarımı eritiyordu ve ben bu durumdan nefret ediyordum. Ondan ve bana yaptığı şeyden, bana hissettirdiği o duygudan nefret ediyordum. Aşık değildim. Olay Aşk değildi. Aşk diye bir şey yoktu çünkü. Olay daha derinlerdeydi sanki. Kalbimin kıytı köşelerinde bir yerlerde. O karanlık ve soğuk yerde. Küçük bir fidan vardı orada. Kalbimin en içinde. En kötü yerinde. Belkide en yalnız yerinde. Sökemediğim bir fidan vardı ve Akın Özyurt sanki bu kurumaya yüz tutmuş fidanı suluyordu. Onu besliyordu. Hayatta kalmasını sağlıyordu. Ve ben ondan uzak da kalsam. Yanında da dursam. Bana yalan da söylese. Beni kullansada. İnanmasa bile. Bu büyümeyi durduramıyordum. Gücüm yetmiyordu...

Düşüncelere ve yakınmalara boğulmadan. Duş alıp yattım. Yarın okulda Gri gezi hakkında bilgilendirme amaçlı bir seminer olacaktı ve ben sunacaktım. Sorusu olanlar sorsun ve bilgilensin diye. Bunu tüm 10. Sınıflara yapacaktım. Tabiki utanma,heyecanlanma gibi şeyler yoktu. Sadece beni zorlayacak sorular sorabilirlerdi. Gerçi pekte umrumda değildi.

Sabah zorlayıcı bir gece geçirdiğim için sinirli bir şekilde kalktım. Bu sabah biraz geç uyanmıştım. Kalkana kadar gecikmiştim. Hemen bişeyler atıştırdım ve üstümü değiştirdim.

Normal hayatımda daha şık ve topuklu ayakkabı giyen birisiydim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Normal hayatımda daha şık ve topuklu ayakkabı giyen birisiydim. Yaşımdan daha büyük gösteriyordu beni ama seviyordum. Fakat okulda topuklu ve abartı giyim yasaktı. Yinede güzel bir şeyler giyip evden çıktım. Okula kadar yolum güzeldi. Ama okula girince bir şok yaşadım. Mert (Azranın ikizi) yüzü gözü kan içinde yerde yatıyordu. Yavaş adımlarla ona yaklaştım ve elimi uzattım. Kalkması için yardım ettim. O sırada Sinem ve Damla yanımızdan geçiyorlardı ve Merte bakıp güldüler. Ezilenin yanımda olmak sevaptır.

"Bana da gül sıkıyorsa." Dedim Damlayı durdurarak. "Ne diyorsun kızım sen. Şimdi başımıza avukat mı kesildin" dedi Sinem. "Önünüze bakın ve bir daha bana ve yanımdakilere güldüğünüzü görmeyeyim" dedim bende. "Ne yaparsın. Bizi döver misin" dedi Damla da. "Şiddeti sevmediğimi bilirsin" dedim gözlerine keskin keskin baktım. "Tabi yanıldım. Müdüre gider ağlarsın sen" dedi bana. O an kahkaha atarak güldüm. "Ne yapacağımı inan tahmin bile edemezsin." dedim ona bir adım yaklaştım ve kulağına doğru sadece onun duyabileceği bir sesle "Sevgili Aşkiton Alphanı avcumun içine almam 10 dakikamı almaz. Bana olan hayranlığını biliyorsun." dedim ve geri çekildim. Damlaya da göz kırptım ve Mertin yanına gittim. Bankın oraya gidip oturduk. "Ne oldu böyle" dedim ona aynı zamanda çantamdan peçete alıp ona uzattım. "Yavuz Gavatı yaptı. Basketbol oynuyorduk birden kavga çıkardı ve üzerime saldırdı. Yani bende ona burdum tabi ama Yusuf benden daha iri." dedi. Mert ince uzun biriydi. Yavuz ise tam bir pislikti. Esmer. Uzun. Cüsseli.

"Takma kafana. Yavuz pisliğin teki" dedim bende. Onu ısrarlarımla revire götürdüm. İlk derse geç kalmıştım. Sınıfa girdim. Öğretmen bana bakıp hesap sordu. "Revirdeydim hocam" dedim ve yerime oturdum. Ceketimi ve çantamı çıkarıp. Defter ve kalemlerimi çıkardım. Derse geçtim.

Buz kraliçesi Where stories live. Discover now