Sözlerin Samimiyeti

112 22 33
                                    

Herkese selam yenidenn! Bu haftanın bölümü geldi. Keyfli okumalar diliyor, yorumlarınızı bekliyorum<3

*****

Bazı günler güzel başlar peri kasabasında. Gül perileri gelir, kasabadaki tek tarla olan lavanta tarlasının çiçekleri açar, böylece lavanta perilerinin yakında gelecekleri müjdelenir. Bazen yaşlı bir peri kasabaya döner, Claris'in yüzü aydınlanır.

O gün öyle uyandım. Çalınmış bir neşeyle. Kalliope'nin ruh hâliydi belki buna sebep olan. Bilmiyorum. Tek bildiğim sihirle kahvaltı hazırlamanın sandığımdan daha zor olduğuydu.

"Bugünlerde tekrar kasabaya inmemiz gerekecek." diyor Kalliope bir peynir parçasını ağzına atarken. Yanaklarımı şişirip açık mavi elbisemin tül eteklerine düşmüş ekmek kepeğini silkeliyorum. "Neden?" Göz ardı edildiğimde kollarımı birbirine bağlıyorum. Bir süre sessizliğimi korusam da en sonunda Kalliope'nin dudağının kenarıyla gülümsediğini görüyor ve bir cevap beklemekten vazgeçiyorum.

"Perilerin sihri nasıl işler Marin?" Cevabını bildiğini düşündüğümden sorusuna gelişigüzel bir cevap veriyorum.

"İnsan emri ve odaklanmayla."

"Peki ya söz öbekleri ve vücut hareketleri?" Sesi normalden daha derin çıkıyor ve dikkatle yüzümü inceliyor. Heyecanlandığımda yaptığım gibi oturduğum yerde kanatlarımı çırpıyorum. Elimde olsa yapmayacağım bu hareket Kalliope'nin dikkatini çekiyor. Eski peri sihrinden mi bahsediyor? Zorlukla yutkunup bir yalan için dudaklarımı aralıyorum.

"Bazen odaklanmayı kolaylaştıracak el hareketleri kullanıldığını duymuştum. Ama söz öbeklerinin kullanıldığını hiç-"

"Bana yalan söyleme Marin!" Tanrım, bunu nereden bilebilir? Kalliope, pazara ilk girdiğinde neden korktuğumu hatırlıyorum aniden. Claris'le yaptığım bir kış akşamı sohbetini hatırlıyorum.

Açıkça söylenmiş lâkin göz ardı edilmiş sözler hep en önemlileri.

"Ben," deyip duraksıyorum. Düşünüyorum da Claris hep biliyordu sanırım. Peri kasabasında bile sınırlarda dolaştığımdan bir gün o sınırı aşacağımı elbette biliyordu. "Neden bahsettiğini bilmiyorum Kalliope."

Ayağa kalkıp masanın kenarına doğru ilerliyorum. Yüzüme düşmüş beyaz saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıyorum. "Ama ben biliyorum." Sözleriyle geri ona dönüyorum. Sandalyesinde geriye yaslanmış olan Kalliope bana bir nehrin tasasızlığını anımsatıyor.

"Hayır, hiçbir fikrin yok." Küstah kelimelerimin nehri biraz olsun tasalandıracağına inanmak istiyorum.

"Genelde korsan gemilerinde hiç peri olmaz. Ama sanırım Rahasia'ya giderken gemide bir peri vardı ve eski peri sihrinden bahsetmişti. Daha doğrusu ağzından kaçırdı ve onu söylemesi için zorladılar. Nihayetinde peri sihrinin eskiden çok daha geniş olduğunu ama yeni perilerin isteseler dahi eski perilere ait bir büyü yapamayacaklarını söylemişti."

"Ve sen de benim yapabileceğimi düşündün." diyorum onaylaması için. Ve ben o kadar aptalım ki sana yapabileceğimi çoktan kanıtladım. Claris'in sözlerini bir kez daha duyuyorum.

'Mutlaka var olan şey Maria, senden bir yasağı çiğnemeni isteyecek olan insanlardır. Pagenta çiçeğinin anlamı budur çünkü. Zehirli bir sonsuzluk. İnsanlar sana baktıklarında bir okyanusun sonsuzluğunu anımsayacak ve yapabileceklerinin sınırsız olduğunu düşünecekler. Sakın biraz olsun onaylama onları. Asla sonu gelmeyecek Maria, güven bana. Sonsuzluğu yaşayan onlar olsa da zehirlenen sen olacaksın. Lütfen bir kez olsun dinle beni. Yalanlardan, yasaklardan ve onları çiğneyenlerden uzak dur. Okyanusun ve gökyüzünün ve sonbaharda düşen yaprakların sonsuzluğundan saklan. Kan ve deniz tuzu kokan insanlardan kaç. Böylece hayatta kalabilirsin.'

Mor Gökyüzü - Bir Peri MasalıWhere stories live. Discover now