Donmuş Zamanlar

62 18 37
                                    

Bölüm başına 5/10 geri kalanına 8/10 veriyorum. Go!

Dipnot; bırakılan yorum sayısıyla yazma hızım doğru orantılıdır.

***

"Fazla dramatik olduğunu kabul etmek zorundasın." diyorum gülerek. Gülüşümün onu rahatsız etmediğini biliyorum ama garip hissedip çabucak gülüşümü solduruyorum. İlk karşılaştığımız andan beri hiç güldüğünü hatırlamıyorum. Belki kasabadaki kurallara hâlâ uyuyor, bilmiyorum. Florian omuz silkiyor.

"Sen olduğundan nasıl emin olabilirdim ki? İnsan boyutundaydın Marin. Üstelik saçların kısaydı ve yüzünü bir şapkayla örtüp duruyordun. Temizlik malzemeleri bahanesiyle kamarana kadar geldim ama kapıyı açmadın."

"Gecenin bir yarısı kapımın önüne masal bırakıp beni korkudan öldürdüğün kısımdan bahsediyorum."

"Masalı sadece bir perinin okuyabileceği şekilde büyülemiştim. Eğer okuyabilirsen bir şekilde beni bulursun diye düşünmüştüm. Kahvaltıda sen olduğundan emin olabildim ancak."

"Adını yazsaydın ya." diyorum bu sefer dişlerimin arasından. "Ya da küçük bir not ekleyebilirdin." Gözlerini kaçırdığında aniden neden bunu yapmadığını anlıyorum.

"Büyüyü yapıp yapabildiğinden emin olamadın değil mi? Peri olduğundan masalı her şekilde görebiliyordun çünkü." Ağır ağır başını salladığında devam ediyorum. "Gerçek bir korsan olabilirim diye de adını yazmak istemedin. Korkuyorsun çünkü."

"Sen korkmuyor musun Marin?" diyor gözlerini benden alarak. "Onlar insan. Yüzlercemizi öldürmüş olan insanlar onlar." Derin bir nefes alıyorum. Korkuyor ve korktuğunu kabul ediyor. Hissediyor ve bunu kabul ediyor. Bunu yapmaya çok az perinin cesareti var.

"Korkuyorum." diyorum bir itirafta bulunarak. Onun yaptığı gibi gözlerimi denize çeviriyorum. "Ama bunu dillendirmenin bir faydası yok. Konuştukça büyüyor gibi."

"İyi biri mi sahibin?" Kalliope'yi düşündüğümde gülümsemek hakkındaki tüm tereddütlerimi yitiriyor ve gülümsüyorum.

"İyi mi kötü mü bilmiyorum hâlâ. Çok sevdiği parasını bir dilencinin eline sıkıştırırken görüyorum bazen onu. Bir diğer gün çokluklarından şikâyet ediyor. Çok çabuk bıçağına davranıyor, sonra da açtığı yaraları kendi sarıyor. Bana iyi davranıyor ama sinirli bir anında ona çarpmış olan birine sorarsan dünyanın en kötü insanıdır."

Florian ne diyeceğini bilemiyormuş gibi görünüyor, bu yüzden işini kolaylaştırıyorum. "İnsana dönüşmeyi nasıl başardın?"

"Büyü için emre ihtiyacım yok benim." diyor basitçe. Söylediği sanki dünyanın en normal şeyiymiş gibi davranıyor.

"Ne?"

"Doğduğumdan beri yapabiliyorum. Bu yüzden satılmadım. Claris fazla tehlikeli olduğumu söylüyordu."

"Şimdi ne değişti?" Biraz sessizleşiyoruz, sorudan kaçtığını düşünmeye başlıyorum. Tam tekrar konuşacakken Kalliope'nin adımı tüm gemiye öğretmek istermiş gibi yüksek çıkan sesiyle irkiliyorum.

"Marin!" Sesi yakından geldiğinden sessiz kalıyorum. "Nereye kaybol-" Beni görmesiyle birlikte sessizleşiyor. Gözleri ilk önce bana sonra da yanımda duran Florian'a kayıyor.

"Ah, şapkamı bulmuşsun." diyor sanki az önce bağıran o değilmiş gibi alçak bir sesle. Şapkasını bana verdiğini hatırlatmak istesem de şu an bunun yeri olmadığını biliyorum. "Bir şey mi oldu?" diyorum. Henüz birkaç dakika önce yanında olduğumdan yana döne beni aramasına bir anlam veremiyorum esasen.

Mor Gökyüzü - Bir Peri MasalıWhere stories live. Discover now