Yıldızların Sevgisine Mazhar Olmuş Çocuk

59 17 21
                                    

Selammm! Yazdığım en uzun bölümle karşınızdayım. Bu bölüm için çok heyecanlıyım açıkçası. Umarım siz de en az benim kadar heyecanlanabilirsiniz. Yorum bırakmayı sakın unutmayınn. Tepkileriniz çok önemli çünkü. Keyifli okumalarr!

***

"Ağlıyordun Marin. Neden ağladığını nasıl unutabilirsin?" Kalliope'nin sözlerini duymazlıktan gelmeye çabalıyorum ama üzerime düşmüş siyah gözlerini bir türlü çekmiyor. Ağlamıştım. Ömrümde ilk defa ağlamıştım ama, neden?

"Tuhaf bir şeyler oluyor Kalliope. Bunun farkındayım ama ne olduğunu bir türlü anımsayamıyorum, bilsem gerçekten anlatırdım."

"Perişan görünüyorsun." Aynaya doğru bakıp dudak büküyorum. Yüz ifadem dışında perişan görünen hiçbir şeyim yoktu. "Sağ ol." diye homurdanıyorum küskünlükle.

"Gerçekten de tuhaf hiçbir şey hatırlamıyor musun?"

"Sadece," dedikten ellerimi kısa sarı saçlarımdan geçiriyorum. "Mor gökyüzü." diyorum derin bir nefes alarak. Bir süredir bunu yaşıyorduysam da anlatmamıştım.

"Bazen gökyüzü mora bulanıyor, bir şekilde bunu benden başka hiç kimsenin göremediğinden eminim. Ne zaman gökyüzüm mora bulansa ondan birkaç saniye sonra kendimi boşluktaymış gibi hissediyorum. Sanki bir şeyleri unutmuşum gibi."

"Ne zamandır oluyor bu?"

"Gemiye bindiğimizden beri."

"Remi'nin bir şeyler sakladığını biliyordum ama sihirli bir şeyler olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Gemide bir sıkıntı olmalı Marin. Remi'nin hiçbir hedefi olmadan açılması da çok tuhaftı." Bir an için sessiz kalıyor. Bakışlarına kanadı kırık kuşlar konuyor sanki.

"Ne var?" diyorum merakla. Anlatıp anlatmama konusunda ikileme düşmüş bir şekilde gözlerime bakıyor. "Ne? Sonuçta kimseye anlatacak değilim." Gözlerini kısıp yüzüme bakıyor.

"Orası belli olmaz. Florian denen periyle çok yakın görünüyorsunuz." Kalliope Florian deyince ince bir sızı peyda oluyor göğsümün sol tarafında. Bu da neydi böyle? Onu daha dün görmemiş miydim? Sanki onu en son gördüğümden beri haftalar geçmişti. Sanki özlemiştim.

"Onunla senin sırların hakkında konuşmuyoruz." dediğimde Kalliope derin bir nefes alıp açıkça pes ediyor.

"Remi'yle görüşmeyeli uzun yıllar oldu fakat yine de onu tanıdığımı sanıyordum. Ama onunla konuşurken eskisi gibi olamıyorum. O da eskisi gibi değil. Bazen o kadar kırılmış gibi bakıyor ki Marin, ona çok büyük bir zarar vermiş gibi hissediyorum." Derin bir nefes alıp veriyor, sonra başını iki yana sallıyor.

"Her neyse. Konumuz bu değil. Melliculus'a gideceğimiz kesinleşti, her şey yolunda." Benimle değil de kendisiyle konuşur gibi olduğundan sessizliğimi koruyorum. "Senin Remi'yi konuşturmak için bir sihrin olamaz değil mi?" Az önceki konuşmasının etkisi üzerinde uzun zaman kalmıyor anlaşılan.

"Senin tehditlerin Remi'ye işlemiyor mu?" diyorum gülerek.

"Sihir tehditten daha güzel bir seçenek gibi görünüyor." Başımı sallıyorum. Bildiğime emin olduğum el hareketlerini tekrarlıyorum. "Küçük bir büyü var. Hem bana, hem de Remi'ye zarar vermeyeceğine emin olabilirim."

Kalliope konuşmak için ağzını açtığı anda tekrar konuşuyorum. "Ama beni bu kadar çok çalıştırdığın için karşılığını alacağım."

"Sen ciddi misin? Bunun perilerin görevi olduğunu sanıyordum." Küçük bir kahkaha yankılanıyor odanın içinde. Kahkaham azalarak bir sırıtışa dönüşüyorum.

Mor Gökyüzü - Bir Peri MasalıWhere stories live. Discover now