8 x Rezil

28K 2K 227
                                    

Bölüm için sizi daha fazla bekletmek istemedim. Umarım seversiniz. İyi okumalarrr💖

Koç - Bölüm Sekiz : Karın Deşen Jake ve Şapkacı

"Anam siz beni evinizde mi ağırlamak istediniz?" dedim çocuk sever gibi Efe abiyi severken. "Oy sizin ilk misafiriniz ben miymişim." diyerek ablama döndüm ve yanaklarını sıktım. Ablamların evi hazırdı, düğünden sonra yerleşeceklerdi. "Nasılda hiç bizi tehdit etmemiş gibi davranıyor." dedi ablam göz devirerek. Sinsice güldüm. Evlerinin ilk misafiri olmak istediğim için onlara minik uyarılar yapmıştım. Annem buna şiddetle karşı çıksada umrumda bile olmamıştı.

"Damat tarafı olduğumu söylemiş miydim?" diyerek yemek masasına geri oturdum. "Keşke. Seninle akraba olmazdım en azından." dedi ablam huysuzca. Göz devirdim. "Kıskanıyor." dedi Efe abi göz kırparak. Güldüm. Efe abimin kardeşi olmadığı için beni kız kardeşi gibi görüyordu, erkek kardeş eksiğini de canım arkadaşım Eniz kapatıyordu. Bende Efe abimi abim olarak görüyordum tabi. Ayrıca ablamı başımdan alacağı için ona minnettardım. 

Önümdeki yemeği ağzıma tıkarken, annemin tüm yeteneklerinin ablama gittiği için keyfim kaçmıştı. Kız istediği her şeyi istediği zaman yapabiliyordu. Çokta güzel oluyodu. Ben ise basit bir kek bile yapamamış, üzerine mutfağı yakmak üzere olduğum için annem tarafından mutfak yasağım ilan edilmişti. Gereksiz şeylerdi bunlar. Annem işteyken gizlice girip bir şeyler deniyordum ama sonu hüsran oluyordu. Zaten sonrada anneme yakalanmış ve toptan bırakmıştım. 

"Sınav çalışmaların nasıl? Geliyor musun bizim büroya?" dedi Efe abi. Göz devirdim. "Abi sayısal olduğumu ne zaman kabul edeceksin? İki sene oldu neredeyse yahu." diyerek sitem ettim. Omuz silkti. Efe abi avukat olacağıma kendini o kadar alıştırmıştı ki. Bir keresinde beni fizik testi çözerken görünce neredeyse inme iniyordu. Oda en az ablam kadar garipti. Ama seviyordum işte.

Yemekten sonra Efe abiyi esir aldım ve birkaç fotoğraf çekildik. Daha sonra onu ablama yardıma postalayıp fotoğraflara bakmaya başladım. Elini omzuma atıp ikimizinde kameraya kocaman gülümsediği fotoğrafı beğenip, storime attım. Özgür Çalhan etkisi geçince hesaplarımı yeniden gizliden çıkarmıştım. Özgür demişken, gerçekten onu kıskandığım için trip atmış olamazdım değil mi? Trip attığımın farkında değildim hatta ki bence öyle trip atılmazdı. En azından ben atmazdım. Hayır ona trip atmak falan mı istiyordum?

Bir dakika.

Yoksa o mu ona trip atmamı istiyordu?

Bence o kadarda değildi. Hatta sürekli yan yana gelip konuşmamız bile çok saçmaydı. Yani iki üç kere karşılaştık diye, bir kere basketbol oynadık diye sürekli konuşmak zorunda değildik değil mi?  Öyleydi evet. Ama ben bakışlarımın sürekli ona kaymasını ne yapacaktım gram bir fikrim yoktu. Mıknatıs gibiydim resmen. Özgür'e çekiliyordum ve bu benim için çok tehlikeli bir şeydi. Adam koskoca futbolcuydu.Ayrıca yakışıklı olduğun için kadınlar etrafında pervaneydi. Ben ise normal bir lise öğrencisiydim. Resmen ayrı dünyanın insanlarıydık ulan.

"Karadeniz'de gemilerin mi battı? Ne bu surat?" dedi ablam önüme pasta tabağını katarken. "Karadeniz'de gemim olsa batmasına izin veriri miyim sence? Nöbet tutarım başında." diyerek ezikleyici bir bakış attım ona. Göz devirerek karşıma oturdu. Ablamın benim aksime sarı olan saçları oldukça sinirimi bozuyordu. Uzun boyu, sarı saçları, manken gibi fiziği... Cidden sinir bozucu bir insandı. Üstelik bacak boyunun boyum kadar olduğunu söyleyerek sürekli eziyordu beni. Abla terörünü en başta yaşayan kişilerdendim resmen. "En sevdiğim abim bana pasta almış." diyerek birden yükseldim daha fazla sorgulamalarına izin vermeden. "Sen yeter ki iste abim,her zaman alırım." diyerek göz kırptı Efe abim. Gülerek öpücük attım. Aramızda kalsın ama bazen onu ablamdan daha çok seviyordum.

Ertesi gün okul için ablam zorla kaldırmıştı. Bugün günlerden cumaydı. Yarın maç olduğu için Özgür'ün gelmeyeceğini söylemişti Oğuz. Ayrıca şu asistanlık saçmalığı bugün açıklanacaktı. Seçilen kişide pazar günü antremanda Özgür'ün yanında olacaktı. Açıkçası seçileceğime dair umudum yoktu. Çünkü herkes seçmelere gitmiş ve basketbol hakkındaki bilgilerini beden hocasına sermişti. Ben ise o sıralarda sıramda uyuyordum.

Okul fazlasıyla yoğun geçmişti. İlk üç ders deneme olmuştuk. Sonrasında ise matematik hocamız sınava yönelik sorular çözdürmüştü. Öğle arasına geldiğimizde ise asistanlık olayı için müdür herkesi toplantı salonuna toplamıştı. Bayık bakışlarla etrafa bakarken, Armağan yanımda heyecandan yerinde duramıyordu. Kendi için değil, benim için heyecanlanıyordu. Özgür ile birlikte olacağıma inancı, Efe abimin avukat olacağıma dair inancı ile eşitti resmen. "Biliyorsunuz önemli olan basketbol hakkında bildiklerinizdi." dedi müdür sonunda kızları susturarak. Okuldaki tüm kızlar neredeyse buradaydı resmen. Birkaç tane erkekte vardı. Seçilirse onlar seçilirdi bence. Çünkü Oğuz onların takıma giremeyip, basketbola gerçekten hakim olduklarını söylemişti. Açıkası onların seçilmesi işime gelirdi.

Özgür'ün yanında sürekli bir kız görmek hoşma gitmezdi.

Gerçi bana ne.

"Kalabalık olduğu için ve eleme yapacak vaktimiz olmadığı için Yılmaz Çalhan'ın yakından tanıdığı bir insanı seçtik." dediğinde merakla etrafa bakındım. Kim seçilmişti acaba? "Vera Livaneli." dediğinde gözlerim kocaman oldu. Okulda benden başka  Livaneli mi vardı? Açıkçası ben Livaneli soyadının bir bizde birde Zülfü Livaneli'de olduğunu sanıyordum. "Sensin!" dedi Armağan yanımda cırlayarak. "Ben değilimdir. Yılmaz Çalhan yakından tanıyor diyor." diyerek sakince söylendim. "Vera?" dedi müdür yeniden. Armağan kolumu tutarak kaldırdı. Müdür kafa salladı. "Beni takip et." dediğinde şaşkınlıkla ayağa kalktım. Birlikte odasına girdik.

"Özgür ne istiyorsa onu yap kızım, bizi mahçup etme olur mu?" dedi müdür sandalyesine otururken. "Hocam ben seçmelere katılmamıştım. Haksızlık değil mi diğerleri için?" dedim sakince. Müdür güldü. "Yılmaz Bey senden bahsetti. Hakimmişsin, gönül rahatlığı ile önerdi seni." dediğinde derin bir nefes aldım. Müdür bir dosya uzattı. "Burada takımın ve Özgür'ün numarası var. Önce bir grup oluştur, herkes için kolaylık olur hem. Takımın ayrı grubu vardır ama Özgür numarasını daha kimseye vermedi. Ayrıca içinde takım ile ilgili bir şeyler var. Sana güveniyorum Vera." dediğinde dosyayı alıp kafa salladım. Alt tarafı bir turnuva kazanacaktık. Ki bence takım oldukça iyiydi. Bunlar biraz fazlaydı bence.

Müdürün benimle işi bitince odadan dışarı çıktım. Kapıda Armağan beni bekliyordu. Heyecanla bana sarıldı. "Of iş çıktı başımıza." dedim istemem yan cebime koy havasıyla. "Saçma salak konuşma." diyerek kafama vurdu Armağan. "İşin sonunda birlikte olacaksınız. Allahım. Beni de Rıdvan ile yapabilir miyiz?" dedi heyecanla. Göz devirdim. 

Oğuz'da bu duruma oldukça sevinmişti. Grup meselesini söylediğimde de gruplarının olmadığını, iyi olacağını söyledi. Müdür ile antrenman haberlerini konuşmayı kesecekleri içinde çok sevinmişti. 

Kantine gidip oturduğumda telefonumu cebimden çıkarıp Instagrama girdim ve storime baktım. Alt köşede gördüğüm profil ile gözlerim kocaman oldu ve oraya tıkladım. Özgür storime bakmıştı. Ay bu gerçekten beni stalklıyordu. Yüzümde saçma bir sırıtış ile Twittera girdim. Gördüğüm bildirim ile gözlerim büyüdü. Ozi fotoğrafı beğenmiş ve alıntılayarak retweets yapmıştı. Ne yazdığına baktım. 'Acısı hala içimde.'

Gülerek beğenip yorum attım. Tanınmış kişiler ile birçok kez etkileşim içine girmiştim. Ama Beşiktaş oyuncularına gelince içimde bastıramadığım bir heyecan oluyordu, babamdan dolayı mıydı hiç emin olamıyordum gerçi. O anda bir bildirim daha geldi. Özgür yorum atmıştı. "Tam da senden beklenilecek bir hareket, derken? Beni mi sınıyorsun Özgür Çalhan?" diyerek mırıldandım kendi kendime. Bir yorum daha geldi. Kartal Pinhan atmıştı bu sefer. 'Karın Deşen Jake ile Şapkacı aynı kişi mi? Tesadüfe bak.'

Okuduğum yazı ile gözlerim kocaman açıldı. 

Karın Deşen Jake?

Şapkacı?

Yok artık. 

Bana taktıkları lakaplara mı üzülseydim, Kartal Pinhan'ın beni tanımasına mı sevinseydim yoksa beni rezil bir şekilde tanımasına mı üzülseydim bilemiyordum cidden. 

Armağan ve diğerlerinin yanımda olmamasına şükrederek telefonumu fırlatırcasına masanın üzerine koydum ve ağlamaklı surat ifadem ile kafamı masaya dayadım. Tahminen rezil olmayı ne zaman keserdim?

KOÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin