Giriş

815 26 106
                                    

"Yaşam bağlayıcıdır." dedi ve sustu vaktiyle yaşamaktan vazgeçmiş olan genç kız.

Kamer alay dolu bir tavırla meslektaşı Süheyla'ya karşılık verdi. "Söyleyen kişi sen olunca pek inandırıcı gelmiyor."

Her ikisi de aracın arka koltuğunda oturmaktaydı. Cipin açık camından içeri rüzgâr giriyordu. Kamer, bozulan saçlarını düzeltmekte olan Süheyla'yı süzdü. Sarı saçlar, hafif bir makyajın yapıldığı yuvarlak yüzü kapatacak kadar dağılmıştı. Tırnakları kesilmiş ve iyice törpülenmiş parmaklar, yumuşak hareketlerle saçları topluyor ve bir toka yardımıyla arkada bağlıyordu. Genç kadının telaşsız hareketi, küçük yüzündeki pak güzelliği açığa çıkarmıştı. Umursamaz tebessümü ise Kamer'in alaycı ifadesini çoktan silmiş, midesinin bulanmasına sebep olmuştu. Süheyla ona bakmadan konuştu.

"Okuduğum eski el yazmasında başka bir cümle daha vardı: Lafın barındırdığı gerçeklik, söyleyene bağlı olarak değişmez. Aksine inanan kişi, yaşayan en büyük ahmaktır." Güzel yüzünü, kendisinden beş yaş büyük adama çevirdi. Masumcasına konuştu. "Sence ne demek istedi?"

Ahmak olarak nitelenmeyi sindiremeyen adam, öfkesini söze dökmekten başka bir şey yapamadı. "Unutma ki, mesleki geleceğin bana bağlı, Süheyla! Yerinde olsam densizce konuşmazdım." Genç kadının cevap vermeyi dahi çok görüp suskun kalması onu daha da öfkelendirdi. Kelimeler neredeyse kapalı olan ağzından zehirmişçesine döküldü. "Lanet olası sarışın!"

Sarışın olarak nitelenmek, Süheyla'yı öfkelendirmekten çok ürküttü. Ansızın yüreğine bir korku çöreklendi, araçtan atlamayı dahi diledi. Ancak onun bu dürtüsü, şen bir kahkaha ile sönüverdi.

Öndeki yolcu koltuğunda oturmakta olan Fulya, ortamın bozulan havasını yumuşatma niyetindeydi. "İşte bu! Hayat dolu bir grupla işe gitmek çok eğlenceli."

Gözleri yoldan, her iki elini de direksiyondan ayırmayan Kıvanç gergindi. "Eğlenceli olduğundan şüpheliyim." dedi kısık bir sesle. Arkadakilerin hakarete varan sözlerinden rahatsız olmuştu.

"Duygularını saklamadan konuşuyorlar. Daha ne olsun?" Fulya, müziğin sesini sonuna kadar açtı. Kıvanç bas bas bağırıp sağır olacağını söylese de kadının umurunda değildi. Sağ elini açık camdan çıkardı ve yüksek sesle şarkıya eşlik etti. Kıvanç, hareketli müziğin ve yanında oturan arkeoloğun gürültüsü eşliğinde direksiyonu sola çevirdi. Böylece Iğdır yolundan sapıp Ağrı Dağı'na giden dönemece girmiş oldular.

Yaz vaktiydi, otlar sararmıştı. Sabah saatlerinde oldukları için kuru sıcaklık havayı henüz ele geçirememişti. Ortamın rengi çıplak sayılan topraktan dolayı genel olarak kahverengiydi. Geniş alanda yalnızca birkaç tane kuru ağaç vardı. Yer yer çukurluklar bulunmaktaydı. Böylesine engebeli bir arazide yürümek hayli enerji gerektirirdi. En azından yolun iyi olması Kıvanç'ı mutlu etti. Zira çocukken buraya ailesiyle sık sık gelirdi. O zamanlar toprak olan yol, taşlarla ve kısmen çalılarla örtülüydü. Buradan arabayla geçmek kolay değildi. Babası yavaşlamak zorunda kalırdı. Şimdi ise aynı yerden, hızını hiç değiştirmeden geçiyordu.

"Sağda dur." dedi Fulya hararetle.
Onu dinlemeyen Kıvanç, cipi sürmeye devam etti.

"Hey, Nuh'un Gemisi oradaydı."

"Gerçek değil, sadece bir maket. Sol tarafta da bir meteorun açtığı söylenen çukur var. Ama sen ne kadar istesen de ben durmuyorum. Çünkü işimiz çok."

"Maket olduğunu biliyorum zaten."
Fulya, görüş alanında bulunmayan Nuh'un Gemisi'nin olduğu yöne baktı. Orayı iki yıl evvel ziyaret etmişti. Maket, büyümekte olan çevre sorunlarına ve ciddi artış gösteren küresel ısınmaya dikkat çekmek amacı ile yapılmıştı. İnşası bittiğinde tören düzenlenmiş, birçok dilde Ağrı Dağı Bildirgesi okunmuş ve her ulusu temsilen güvercinler gökyüzüne salınmıştı. Bir umudun bildirisiydi bu maket. Dünyayı saran tehditlerden kurtuluşa çağrıydı. İnsanlığın hak ettiği güzel bir yaşamı ifade eden somut bir haykırıştı. Bu haykırışı tekrar görememek, içinin cız etmesine sebep oldu.

SAKLI SOYLAR ¤ Yar-Sub ÇatlıyorWhere stories live. Discover now