Bölüm 22 - Karanlığa Gölge Çalmak

74 10 101
                                    

Keyifli okumalar^-^/

Bol yorumlu okumalar mı deseydim 😂

ww

Erman'ın sebep olduğu gerginliğin üzerinden yaklaşık iki saat geçmişti. Şile'nin merkezindeki bir kafede oturuyorlardı. Narin, sinirinin yatışması için sipariş ettiği kahvenin ikinci fincanını da bitirmişti. Ayağını yere vuruyor, Fulya ile konuşan orta yaşlı, şık giyimli kadının dikkatini üzerine çekiyordu. Bunun için sadece gürültü yapmasına gerek de yoktu. İstanbul'un daha kalabalık semtlerinde umursanmayan yaydan, burada oturanlar gözlerini alamıyorlardı.

“Savaşa mı gidiyor?” diye dalga geçmişti otuzlarında bir adam, karşısında oturan arkadaşına. “Onu Orta Çağ’a göndermeliyiz.” diye karşılık verdi arkadaşı.

Yaşlı bir kadın, yay taşıyarak erkek gibi görünmeye çalıştığını sandığı Narin'i yadırgıyor; küçük bir çocuk, yaya dokunmak için izin istiyordu. Bir şeyler yapma gereği duyan Aram, sandalyesinden kalktı. Küçük bir reverans yaparak Narin'e elini uzattı.

“Bu yürüyüşü bana lütfeder misiniz?”

“Ha?” Narin'in ayağı, mermer döşeli zemine vurmayı ansızın kesti. Üçüncü fincan kahveyi istemek, zihninden silindi. Yürüyüşü lütfetmek ne demekti?

Yan masada oturan liseli bir genç kız hemen yanlarında bitti. “O istemezse ben gelirim.” dedi şen bir sesle. Pamuk gibi yumuşak elini de Aram'ın avucuna koymayı ihmal etmedi. “Elin de soğukmuş. Ben ısıtırım.”

Genç birini direkt reddetmek, Aram'ın içini acıtırdı. Yüzyıllardan beridir de böyleydi. “Küçük hanım!” dedi hafif bir ses tonuyla. Saygısını ifade etmek için elini kendi kalbinin üzerine koydu. “Dünyayı ısıtan güneş tek olsa da insanlara vuran ışıklar farklıdır derler. Size ait ışığı bulduğunuzda daha iyi ısınacağınızı size temin ederim.”

Genç kız darılmadı ya da moralini bozup ağlamadı. Yusyuvarlak gözleri eskisine nazaran daha çok parıldadı. Ellerini göğüs hizasına kaldırıp tek yumruk yaptı ve Aram'a hayran hayran baktı. “Umarım bulurum.” dedi hülyalı bir edayla. Sonra Narin'e baktı. “Suratsız!” diyerek kendi masasına geçti.

Narin'in ağzı açık kaldı. Cevap vermek istiyor ama geç kaldığını da biliyordu. Yine aynı şey olmuştu işte! Sessizliği muhtemelen bir onay olarak algılanmıştı. Oysa o sadece liseli birini ne kadar ciddiye alabileceğini düşünmekteydi. Sandalyesinin arkasına astığı montunu hışımla aldı ve “Gidelim, yoksa elimden bir kaza çıkacak.” diyerek dışarı çıktı.
Buz gibi havaya çıktılar. Öğlen yemeğini yiyenler, işe yetişmenin derdindeydi. Yol kenarında park edilmiş araçlar vardı. Kaldırım kenarlarına kirlenmiş karlar yığılmıştı. Pek fazla insan yoktu. Olanlar da ya yaşlıydı ya da işe koşuşturan gençlerdi. Karşı taraftaki çocuk parkı tamamen boştu. Kasvetli havası olan ilçede durmak, Narin için nahoş bir histi.

“GeGe'ye doğru gidelim. Fulya, işi bitince bizi bulur nasılsa.”

“Nasıl istersen!”

Aram'ın cevabından gizli bir isteksizlik sezen Narin sordu. “Aklında başka bir yer vardı galiba.” Onun konuşmasına fırsat vermeden devam etti. “Her neresi varsa unut. Bugün başıma yeterince bela açtın zaten.”

“Senin açından bakınca öyle mi göründü?”

Hayır, tabii ki öyle görünmedi! Ancak Narin, kendini kaptırmamak için böyle sert davranmayı seçiyordu. Çünkü hâlâ Aram'da ne gibi bir farklılık olduğunu çözemiyordu. Onun yanında huzurlu hissetmesi bir yana, gözlerine kitlenip kalması normal değildi. Erman'ın çat kapı gelişinden duyduğu rahatsızlığı da ilkin sert ve saçma tavırlarına bağlamak istemişti. Oysa değildi. Diğer taraftan bunun, Aram'ın ubır olmasıyla hiçbir alakası olmadığını seziyordu. Ama muhakkak bir şey vardı. Boğazını temizledi. Daha kibar bir tonlamayla sordu.

SAKLI SOYLAR ¤ Yar-Sub ÇatlıyorDär berättelser lever. Upptäck nu