Bölüm 20 - Hazımsızlık ve Aşk

86 14 41
                                    

Güzel ve keyifli okumalar^-^/

ww

“Özür dilerim! Seni de bu işe bulaştırdım.” Fulya, her ne kadar özür dilese de Narin'in hayatını tehlikeye attığı için duyduğu pişmanlığı hep hatırlayacaktı.
Yayını elinden düşürmeyen Narin, umursamaz bir tebessümle karşılık verdi. “Senin bir suçun yok. Ben kendi kendimi tehlikeye attım. O gün, Necip'i takip etmeseydim tüm bunlar olmayacaktı.”

“Necip kim?”

Narin sessizleşti. Tüm olanların sorumluluğunu neden Necip'e yüklediğini bir an anlayamadı. Tanıştığı ilk ubır o olduğundan dolayı mıydı? Farklı soyun varlığına dair ilk işaretleri onda ayan beyan gördüğünden miydi? Yoksa ilk dehşeti o yalnız çocukta tattığı için miydi? Soruları biraz irdeleyince aradığı cevap kendiliğinden ortaya çıktı. Aslında böyle bir suç yoktu. Ubırların ve dahi öreklerin yeryüzüne adım attıkları bir gerçekti. Bu değiştirilemezdi. Ne kadar geç olsa da onlarla bir gün muhakkak karşılaşacaktı. Nihayetinde aynı toprak üzerinde yürümeye başlamışlardı. Onları birbirine bağlayan ipler bir gün elbet bağlanacaktı. Hâl böyleyken başıboş bir zavallıyı suçlamak niyeydi?

“Cahit denen ubır, Bay Cebe’nin bana bıraktığı not yüzünden benim peşimde.”

“Bay Cebe mi?” Fulya neredeyse küçük dilini yutacaktı. “Ayushin Cebe mi?”

Narin ona tuhaf bir şekilde baktı. “Dünden bu yana biraz fazla mı tepki veriyorsun?”

“Dolandırma şimdi lafı! Ayushin Cebe’nin seninle ne işi var? Hadi seni geçtim, ubırlarla alakası ne?”

“Bilsem Cahit gibileri takar mıyım peşime? Önce arabamı mahvetti, sonra da senin evini dağıttı. Kim bilir daha neler yapacak!”

Fulya, telefonunu istedi. Narin, arka koltukta duran suni yılan derisinden çantayı aldı ve içindeki telefonu çıkararak arkadaşına uzattı. Fulya aceleyle Kıvanç'ı aradı. Birlikte Ağrı Dağı'ndaki kazı çalışmalarını başlattığı adam öylesine öfkeliydi ki, Fulya bir müddet onu sakinleştirmeye çalıştı. Bu esnada gerilmeye başladığının ve arabanın hızını gittikçe arttırdığının farkında değildi.

“Yeterince hızlanmadın mı?” diye uyardı Narin onu pesten sesiyle. İki yanı ağaçlarla kaplı yolda yüz elli kilometreye varan hızla gitmek onu korkutmaya başlamıştı. Belki yollar buzlu değildi ama kış mevsiminin getirdiği ürkütücü hava, onu kıskıvrak yakalamıştı bir kere. Tekrar uyardı. Bu defa sesi biraz sert çıkmıştı. “Lütfen, yavaşlar mısın? Kaza yapacağız.”

Kıvanç'ı henüz yatıştıramamış olan Fulya “Mühim değil.” dedi sakince. “Bana bir şey olmaz .”

“Evet ama bana olur!”

Narin, telefonu kaptığı gibi kapattı. Onun hareketine öfkelenen Fulya, “Ne yaptığını sanıyorsun?” diye bağırdı. Bağırmasıyla bir erkek sesini işitmesi bir oldu.

‘Katil olursan benden ne farkın kalacak?’ diyordu Kamer'in alaycı sesi. ‘Hatta benden bile iğrenç bir varlık olacaksın, biliyor musun? Çünkü ben asla bir dostumun ölümüne sebep olmam.’

Yüreğine bir ağırlık çöken Fulya, bu defa tüm dikkatini yola verdi. Karşıda, şubat soğuğunun en keskin olduğu anda bir adam, yolun sol şeridinde durmaktaydı. Kara saçları, kirli sakalı ve dünyada yalnızca kendini önemsediğini bildiren kibirli nazarıyla tıpkı kazı alanındaki gibiydi. Değişen tek şey vardı: Fulya, ona baktığında içinde korkunç bir öfke patlaması gerçekleşiyor ve değdiği her yeri yakıp tüketen bir intikam arzusuyla kıvranıyordu. “Ne istiyorsun benden?” diye sordu ağlamaklı hâliyle. Öfkeli değil, sevinçli olmak istiyordu. Zira hep aradığı aşkı bulmuş, öldüğü hâlde dostunu tekrar görme fırsatı elde etmişti. O zaman içindeki intikam arzusunun kaynağı neydi? “Neden beni rahat bırakmıyorsun?”

SAKLI SOYLAR ¤ Yar-Sub ÇatlıyorOù les histoires vivent. Découvrez maintenant