Bölüm 29 - Üç Çığlık

53 8 10
                                    

Birazcık kısa oldu sanki bu bölüm 😄 Yine de keyifli okumalar dilerim^-^/

ww

“İstanbul'da başka safkan var mı?” diye sordu Aram emredercesine. Çehresindeki her çizgiye bir sertlik, cümlesindeki her sözcüğe bir vurgu hâkimdi. Gözlerinin kenarlarındaki kızıl damarlanmalar, herhangi bir şey öğrenmeden gitmeyeceğinin emaresiydi.

“Yine ne istiyorsun, kuzgun efendi?” diye hırıldarcasına hesap sordu Cahit. “Senin yüzünden grubumun iki üyesi çekip gitti. Diğeri de gidebilir. Öyle söylediler. Onun da aklını çeleceklermiş. Bunun bedelini nasıl ödeyeceksin, ha?”

Aram, onun söylediklerinin bir kısmını anlamadı. Öyle karışık anlatıyordu ki, söylediği her cümlede farklı birinden bahsettiğini biraz düşününce kavradı. “Kimler gitti?”

“Arzu ile Binnaz.” Cahit'te sevdiğinden ayrı düşmüş bir adamın sarhoş hâlleri vardı. Gözlerinden kanlar akarak ağlıyordu. Ayakta güç bela duruyor, adım attığı anlar yalpalıyordu. “Ayushin Cebe’nin kaçırıldığını bana zorla anlattırdığın zaman yanımda olan ikiz safkanlar. Senin yüzünden öleceğim, kuzgun efendi. Ubırlara bile ölüm saçıyorsun.”

“Demek başka safkanlar var.”

“Elbette var. Koca Yar-Sub'dan bir ben kaçmadım?” Artık ayakta duramıyordu. Bacakları iyice güçsüzleşmişti. Yere, soğuktan donmuş toprağa kendini bıraktı. Zihni de tıpkı toprak gibi donuyor, üzerine ölümcül bir uyuşukluk düşüyordu. Uzandı, başını yere koyarak uyumaya hazırlandı.

“Zehirlendin mi?”

Cahit'in ağzından cılız bir kahkaha kaçtı. “Kesin Binnaz'ın işidir. Uğraştırıcı işleri sevmez. Bana sunduğu kanda muhtemelen gelincik kökü vardı.”

“Kök, bedeninden atılıncaya dek kan ağlayacaksın ve güçsüz düşeceksin.”

“Biliyorum, kuzgun efendi.” Cahit, kökü tamamen atıp gücünü tekrar toparlayana dek herhangi bir düşmanla karşılaşmamayı diledi. “Biliyorum.”

Aram, diğer safkanların adlarını sorduysa da yanıt alamadı. Cahit çoktan bilincini kaybetmişti. Onu avcıların göremeyeceği gizli bir yere taşımakta kararsız kalmışken uzaklardan gelen sesi duydu. Zayıf bir çığlık sesiydi bu. Zaten keskin kulaklara sahipti. Çığlığın zayıf etkisini düşününce normal sesleri duyamayacağı kadar uzaktan gelmiş olmalıydı. Bunun dışında bildiği tek şey, sesin sahibinin Narin olmadığıydı. Aksi olsaydı ruhu onu tanırdı. Her ihtimale karşı yönünü oraya çevirdi. Belki gücünü kullanmadı ama olabildiğince hızlı bir şekilde koştu.  Cahit ise çoktan unutulmuştu.

ww

Erman, Fulya'nın kafasından sapladığı kılıcı çıkardı. Kılıç yanıyordu. Alevleri çığlıklar atan Fulya'ya sıçramış, onu daha çok yakıyordu. Erman'ın başparmağındaki kızıl şeritler hâlâ yüzüğe iliştirilmiş tumarla bağlantılıydı. Tumarın üzerindeki harfler parlıyordu.

“Sen-" dedi Narin. Konuşamıyordu. Şoka girmiş, tepki veremiyordu. Ağlasa mıydı, bağırıp çağırsa mıydı, Erman'a lanetler okuyup intikam yeminleri mi etseydi... Binlerce seçenek zihnine doluşmuş, kalabalık ediyordu. O ise en uygun olanını bulmakta sorun yaşıyor, aralarında boğuluyordu. Aklın durağanlığında bedenden sual olmaz denirdi. İşte, tumarın gücünü hayranlıkla izleyen Serpil'in gevşek ellerinden kurtulan Narin'in bedeni de kendiliğinden harekete geçti. “Su.” diyordu dili hâlsizce. Hızlıca çevresine baktı. Kardan başka kullanabileceği bir şey yoktu. Ağacın dibindeki birikmiş karları eline alıyor ve ateşin üzerine atıyordu. Birkaç defa aynı şeyi deneyince aklı da nihayet devreye girebilmişti ancak çok yavaştı. Mantıklı düşünemiyordu.

Erman, Narin'in ne yapmaya kalkıştığını sezdi. Fulya'yı araçtan çıkarıp yerdeki karların üzerine atacak, bu vesileyle alevleri daha hızlı söndürecekti. Oysa Fulya'nın içinden hayli kalın bir ağaç dalı geçiyordu ve o da alev almıştı. Araç dahi yanmak üzereydi. Derhal kılıcını yere attı. Narin'i sırtından yakalayarak geri çekti.

“Artık onu kurtaramazsın, aşkım. Fulya layığını buldu.”

Erman'ın kibirli sesi, Narin'in bir kulağından girip diğerinden çıktı. Sadece arkadaşına odaklanmıştı. O esnada gözünden ilk damla yaş döküldü. Sıradan bir gözyaşı değildi bu. Sayesinde zihnindeki kalabalık dağılmış, yüreğini saran sis perdesi kalkmıştı ve bağırdı. Narin çığlıklar atarak yardım istedi, onu kurtarmaları için yalvardı, umutları tek tek sönene dek vazgeçmedi. “Fulya!” diye haykırıyordu göğsü yırtılırcasına. Başı çatlıyordu, boğazı ağrıyordu, ciğerlerindeki hava tükenmeye yüz tutmuştu ama o ağlıyordu. Çırpınıyordu. Son bir yardım gayretiyle ona ulaşmaya çalışıyor, ne var ki bedenini saran güçlü kollar mâni oluyordu. Erman'ın kolunu, etini koparırcasına ısırdı. Dişleri, onun etini deşti ve kana bulandı. Yine de kurtulamadı. Elinden gelen tek şey hıçkıra hıçkıra ağlamaktı. Sesi, Semih'in sesine karışıyordu.

Semih de Erman'ın aracında çırpınıp duruyordu. Ağlıyor, bağırıyor, bileklerine dayanan kelepçelerden kurtulmaya çalışıyordu. Nafile çabası, bileklerini yaralamasına neden oluyordu ama o yine de vazgeçmiyordu. Nasıl vazgeçebilirdi ki? Sevdiği, âşık olduğu kadın gözlerinin önünde ateşe verilmişti. Bunu yapan da görevdaşı, en yakın arkadaşıydı. Öfke, acı, keder... Olumsuz duygularla sarmalanmış, o da sevdiceğiyle birlikte yanıyordu. Kalbi tutuşmuştu. Onu kaybetme korkusu dev bir canavar gibi büyüdükçe büyüyordu. Bir daha can bulmamacasına kül oluyordu. Oraya bir daha kimse girmesin diye ölüyor, varlığını bu dünyadan siliyordu.
Ruhu daralıyordu. O daracık yerden yalnızca Fulya'yı görebiliyor, onun yalnız ölümüne yanıyordu ve aklı acıyordu. Bu öyle yoğun bir acı duygusuydu ki, tüm vücudu kaynar bir kazanda haşlanıyormuş gibiydi. Ayrıydılar ama çığlıklarıyla bir bütün gibiydi. Ölüme müdahaleleri yoktu oysa yaşam ellerindeydi. Aklı acıyordu. Onu Erman'la tanıştıran kararlarına yanıyordu.

Bir çığlık söndü. Üçün ilkiydi. En çok yanan, ikinci kez ölendi. Fulya'ydı. Boğazı, ses telleri harap oluncaya kadar çığlıklarını sürdürmüştü. Geriye yalnızca kemikleri kalana dek sessizce yanacaktı. Onunla beraber araç da yanıyordu, vaktiyle bir alban tarafından devrilmiş ağaç da. Narin de için için yanmıştı, Semih de. Hepsi de harap olmuştu; kimi ölerek, kimi kalbinden dilim dilim doğranarak. Üç çığlığın sahibi teker teker söndü. Geriye en şiddetli intikam hisleri, darmadağın ruhlar ve isle yoğrulmuş kemikler kaldı. Üç ruh, kayıplardaydı.

SAKLI SOYLAR ¤ Yar-Sub ÇatlıyorWhere stories live. Discover now