A.Ö. - A.O.

3K 147 9
                                    

Birkaç gün önce...

- Anlatacak mısın artık?

Döverek bayılttığı adama kısa bir bakış attı Arif, uzaktaydı. Yeterince uzaktaydı. Aslında bayıldı mı öldü mü pek bilmiyordu. Çok umursayamamıştı o an. Bir kadının gözleri önünde yerlerde sürünmesi, tüm direncini kırmış, parmak boğumlarından sızan kanı, karşısındaki adamın kanıyla karışana kadar durduramamıştı kendini.

Pişman değildi.


Bu ülke sınırları içerisinde bir kadın cinayetinin daha gözlerinin önünde olmasındansa kendi vatandaşını elleriyle öldürebilirdi. Cezasını da çekerdi, başı gözü üstüneydi.


Az önce kendisini yaka paça uzaklara sürüyen görüntüsüne zıt olarak, güçlü kuvvetli olan kadına çevirdi bakışlarını. Etkilenmişti. Tam tepesinden başlayan sıkı bir örgüyle taçlandırılmış kömür karası saçları beline kadar uzanıyordı. En az saçları kadar siyah gözleri kendisine öyle bir bakıyordu ki yaklaşık on dakikadır bakışıyor, kendini ara ara sorguluyordu.

Bu kadını o adamın elinden kurtarmıştı.

Yanlış hatırlamıyorsa öyleydi.

Öyleyse neden böyle kötü kötü bakışların odağı oluyordu.

- Neden karışıyorsun?

Daha demin durması için çığlık çığlığa çırpınırken sesinin bu kadar baskın çıktığını fark etmemişti Arif. İlk defa bir sesle duruşunu düzelttiğini hissetti. Kaşları çatıldı haliyle. Ses tonu falan hikayeydi, o cümle nasıl anlamlar barındırıyordu öyle?

- Ney?

Yüzü dehşetle kaskatı kesilmiş, içten içe yalvararak izliyordu karşısındaki kadının gözlerini. Tüm benliğiyle kadının şikayetçi olmasını istiyordu. Bu şiddete karşı olmasını, kendi özgürlüğü pahasına onu bu iğrenç hayattan kurtarmak istiyordu.

- Söylüyorum işte dinlesene. Karışmayacaktın. Herşeyi berbat ettin.

Kadın dişlerinin arasından tıslayarak konuşuyor, her kelimesinde mimikleri kelimelerine uyarak değişiyordu.

Hışımla ayağa kalktı Arif.

İnanamıyordu.

Anlamıyordu.

Neden susuyordu bu işkenceye. Neden kaçmıyordu bu acıdan, eline altın gibi bir fırsat geçmişti neden tam şuan kendini kurtarmaya çalışmıyordu?


Türk askeri vardı karşısında, hayatı pahasına güvende tutabilirdi onu. İşi buydu.

Sonra aklına bir ihtimal geldi Arif'in. Çocuğu vardı belki? Evde yanına gitmesi gereken küçük bir çocuk olabilirdi. Belki çocuğu için susuyordu. Çocuğu içindi bütün bu fedakarlık. Neden olmasındı?

Öyle olmalıydı.

- Neden korkuyorsun bilmiyorum ama... ben seni götürürüm. Gerçekten. Boşanırsın bu itten, kendi ayakların üzerinde durur, kendi çocuğuna kendin bakarsın.

BalbeyamirWhere stories live. Discover now