13. Bölüm

3K 237 37
                                    

13. Bölüm: Ahsen ağlıyor muydu?

- Bir mısır patlatacaktın Ahsen. Yapamayacaksın madem niye söylemiyorsun?

Oturma odasından böğüren Balamir'e göz devirdim, hatta yetinmeyip birde taklidini yaptım. Adam beni öyle bir kullanıyordu ki dünden beri, inanamazdınız.

İyi ki bir kahve makinesini kırmıştık he.

Demediğini bırakmamıştı.

Tabi hastanede açamamıştı o gereksiz ağzını ama eve geldiğimizde aralıksız bir buçuk saat bana eşyalarına izinsiz dokunmamın azarını çekmiş, kırılan makinenin fiyatını gözüme gözüme sokarak en afilisinden bir seminer vermişti. Üstelik bu seminerin gerginlik seviyesi de arşa uzanıyordu.

Ama şimdi ne kadar kabul etmek istemesem de haklıydı.

Bir kahve makinesine ikinci el tektaş fiyatı vermezsin ya.

Abart Ahsen.

Abartıyor olabilirdim ama bu yine de makinenin fiyatının çok yüksek olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Tamam adamlar zaten gerizekalıydı. Bir kahve makinesine bu kadar paha biçerek bunu ispatlamışlardı da, peki cimrilikte master yapan Balamir bu tongaya nasıl düşmüştü?

Hayretti doğrusu.

Koca bir leğene boşalttığım ikinci mısır tenceresini ocağın üzerine tekrar bırakarak buzdolabına doğru ilerledim.

Bir litre kolayı da tezgahta hazırladığım kafam kadar iki bardağa paylaştırdım. Belki sağdakini daha fazla doldurmuş olabilirdim. Elim kaymıştı, sinirlerim gerilmişti, kaslarım kendi kendiliğine beynimden habersiz hareket etmişti.

Aslında evimizde neden bira bardağı olduğunu bilmiyordum, Balamir'in eşyalarıyla gelmişlerdi. O yüzden sorgulamamıştım bile.

Belki adama ancak yetiyorlardı. Sorsaydım ayıp olurdu şimdi, utanmasındı. Balamir mi utanacak, diyen iç sesime hak verdim. Utanmak ona hiç uymayan komik bir kelimeydi.

Bu gece Balamir beyin isteğiyle film izleyecektik. Aslında ilk duyduğumda fikir bana fena gelmemişti. Yani birlikte oturup iki insan gibi film izleyecektik en kötü ne olabilirdi değil mi?

Balamir bana bir ordu doyurabileceğimiz kadar mısır patlattırmış, aşağıdaki marketten tüm atıştırmalıkları cam sehpaya sermişti. Tamam yani bu benim işime gelirdi, bayılırdım da yemek yemeye ama tüm iş yine bana kitlenecek gibiydi.

Paşamız eve geldiği gibi koltuğa kurulmuş kalkmayı reddediyordu.

İçli bir nefes vererek kolalarla birlikte oturma odasına girdim. Bacaklarını sehpanın boş bölümüne uzatmış, elinde kumandasıyla uygulamada geziniyordu.

Önünde duran sehpaya bardakları bırakırken tip tip yüzüne bakıyordum. Onun da gözleri beni buldu.

Ayaklarını sehpadan hızlıca çekerek kolaları bırakmamı izledi.

- E hani mısır nerede?

Ananın cebinde, demedim tabiki.

- Getiriyorum. Sende bu sırada aç Google'dan sabır neymiş bir tanımına bak, ihtiyacın falan olur.

Başka bir şey demeden saçlarımı savurup tekrar mutfağa yöneldim. Savunma cümlesini bile dinlememiştim. Beni çok sinirlendirdiği için şu anlık umurumda değildi.

Kapüşonlu hırkamın cebindeki peçeteyi göz pınarlarıma bastırdım çaresizce.

Geçmemişti bu meret.

BalbeyamirWhere stories live. Discover now