17. Bölüm

1.9K 151 8
                                    

İnsan,

İnsan ki varoluşundan beri hem kelime anlamında hem de fiilen kendi içinde türeyip duran, haşa hızına yetişilmeyen bir popülasyon, canlı çeşitliliği arasındaki en acımasızı, en hoyratı, en düşüncesizi. İki eli iki ayağı olan, diğer canlılara kıyasla mantık yürütebilen bir canlıydık sadece, ne ara kendimizi bu kadar yüceltip, kendi kendimizi şımartmıştık anlamıyordum. 8 milyarlık bir türün içerisinden sadece biriydik. Ben de öyleydim, benimle birlikte 8 milyarın tamamı da öyleydi, nedense kendimizi vazgeçilmez, yenilmez, yitirilmez olarak kabul etmiştik ve diğer tüm şeylerin arasında belki de en gülünç buydu.

Kendimizi bir başkasının hayatında hep bir numara saymak, bir başkasına tercih edilmeyeceğimizi sanmak, öncelik sıralamasında her tabloda derece yapmak...

Fazlasıyla komik ve dolayısıyla abesti.

Ne yalan söyleyeyim insanoğlu genel olarak biraz değişikti ya. Gerek fiziksel olarak, gerek terimsel olarak, gerekse duygusal olarak kendi içinde ayırt edici özellikler barındırıyordu. Üniversite yıllarım boyunca insana dair pek çok şey görmüştüm, hatta düzeltiyorum her şeyi görmüştüm. Bununla birlikte insanlık hakkında anatomik ya da fizyolojik olarak çoğu terimi ezbere bilmeme rağmen günlük hayatımda insanlar konusunda oldukça zorlanıyordum.

Her birinin etkilere karşı çeşitli tepkileri vardı. Bu tepkiler yer, mekan, zaman ve şahsa göre değişebiliyordu. İşin kötü tarafı insanlar sinir hücreleri gibi de değildi, etkilere verdikleri tepkiler işe yarayacak herhangi bir bilgi içermiyordu.

Zaten dönemimizin en büyük sorunlarından biri de burada başlıyordu. Kimse birbirini anlamıyor, anlamak için çaba sarf etmiyordu. Bu boşvermişlik de haliyle ilişki bağlarını ciddi anlamda zorluyordu. İnsanlar diyaloglarının ne kadar hatalı olduğunun farkında mıydı yoksa gerçekten bunu bilmeden mi yapıyordu bilmiyordum. Bu böyle sürüp gitmeye devam ederse kimse birbirine tahammül edemeyecek ve iletişim dediğimiz o zorunlu aktiviteyi hepten yitirecektik.

Velhasıl kelam efendim, işin özü, uzun lafın kısası, deyim yerindeyse olay yerindeydik.

Bahsettiğim bu iletişimsizlik meselesinin canlı örnek teşkil eden versiyonuna baktım çaktırmadan. Sekizinci kez kesişti gözlerimiz, bu kez o kaçırdı beni beklemeden. Beklemesine gerek yoktu gerçi, benim yaptığım da onunkinden çok farklı değildi. Geldiğimizden beri yaptığımız tek şey siparişlerimizi verip bu can sıkıcı sessizliğimizi sürdürmekti.

Artık bir yerlerden başlamamız gerektiğinin bilincinde olarak boğazımı temizledim.

- Ayaklarıma kapanıp, ölümün pahasına af dilenmek yerine bizim mahalledeki orta direk gibi dikiliyorsun karşımda Ulvi.

Henüz yudumladığı suyu yuttu, bunu biliyordum çünkü sesi çevredeki üç masa da dahil olmak üzere duymuş ve suyun midesine vardığını onaylamıştık. Göz devirdim.

Gergindim.

Etraf yemek yerken şakalaşan, karşısında oturan insandan, ağzından kaçan tükürükler için özür dilemeyen insanlarla doluydu. Bundan iğrenmedim, aksine o kadar hoşuma gitmişti ki, birkaç saniye sakallarının çenesini örttüğü o adama bakmak zorunda kaldım, adamın yemek yeme şekli tam bir faciaydı. Görünüş olarak sokakta görsem kıçıma vura vura kaçacağım bir fenotipti. Birbirine girmiş sakalları, alkolik olduğunun kanıtı olan o göbeği, masanın altına sığmayan bacaklarıyla Oyunbozan Ralph'in sakallı gerçek versiyonu gibiydi. Karşısındaki kadına baktım kendimi tutamadan. O kısım daha ilginçti. Adam ne kadar paspal ve hoyratsa kadın da o kadar bakımlı ve alımlıydı. Kahverengi, yeni keratin bakımına girmiş saçları kalan ömrümün tamamından daha parlak olabilirdi, bunu inkar edemezdim. Sıkı vücudunu saran çizgili bir elbise tercih etmişti. Elbise gayet sıradandı lakin kadın onu öyle bir özelleştirmişti ki demodeliği hiç göze batmıyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 31, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

BalbeyamirWhere stories live. Discover now