23🐧Bir Takım Linç Mevzuları

1.3K 110 17
                                    

23| Bir Takım Linç Mevzuları

sankidenizlerdegibi: bu ne ya artık düzgün bir şey girmicek misin

saatyirmiuc: ne bu kalite düşüşü kayda değer bir haber göremiyorum

14subatgibi: iyice saçmalamaya başladı bu çıkıyorum ben takipten

yankifanclub31: ne yankı hakkında bişey girebildin ne de başka elle tutulur haberin var son haflarda boka sardın penguin düşüştesin

epiphanyokudukmu: kötü yorum yapmak istemem ama noldu senin eski haline şimdi neden böyle bu girdiğin şeyler zaten artık günde bir haber falan giriyosun o da çok kötü

thunderdakibakkal: takipçi sayın nasıl 2 haftada 100.000 azalabildi iyi misin penguin

tumlisekitaplarındakiolise: bence biraz tatile çık ve dönüşünde iyi haberlerle gel yoksa bu gidişle daha çok linç yersin

shounenai: bok yolundasın

.

Sinirle ekranı kapatıp telefonu koltuğa fırlattım. Salonun ortasında volta atarak düşünmeye çalışıyordum. Kabul ediyordum son zamanlarda hiç gündemlik bir bomba haber girememiştim. Bu sebebi kaynaklarımın bana elle tutulur bilgiler getirmemesiydi. Hepsi o kadar az haber getiriyordu ki, bunların çoğu saçma şeylerdi, aralarından didikleyip elle tutulur bir şeyler seçmeye çalışıyordum. Haliyle eskiden olduğu gibi günde 2-3 haber girememiştim. Ve ilk defa linç yiyordum. Hem de öyle bir linçti ki bu 100.000'den fazla takipçi kaybetmiştim. Ve diğer sayfalar benim düşüşümde yükseliyordu. Tabi ki hiçbirinin takipçi sayısı bana yakın bile değildi ama eğer böyle devam edersem dengeler her an değişebilirdi.

Çok canım sıkılmıştı. Daralıyordum.

Üzerime kalın bir hırka giyinip dışarı çıktım. Havalar yavaştan bozmaya başlamıştı Ekim ayına girmiştik.

Puding'i bile kontrol etme gereği duymadan kendimi evden dışarı attım. Hızla binadan çıkıp mahallenin sonundaki uzun yürüyüş parkına ilerledim. Beni anca bu toparlardı. Eşofmanımın cebinden kulaklığımı ve telefonumu çıkartıp en uzun playlistimdeki rastgele bir şarkıyı açtım.

Biraz yürüyüş iyi gelecekti.

.

Binadan içeri girmiştim ki başımı yerden kaldırmadığım için önümdeki bedenle çarpıştım. Başımı kaldırıp baktığımda Güney'le göz göze geldim. "İyi misin?" dedi sırıtarak.

Yutkunup başımı salladım. Onu Puding'in kaybolduğu günden beri görmemiştim. O günkü yardımları yüzünden çok minnettardım ama pek evden çıkmadığım için görüşme fırsatı bulamamıştık. "İyiyim, sen nasılsın?"

Sırıtan yüz ifadesi dağıldı. Elini omzuma yerleştirip başını yüzüme doğru eğdi. "Gerçekten iyi misin sen Lodos?"

Yüzlerimizin yakınlaşmasından dolayı heyecanlanmıştım. Gözlerimi kaçırıp başımı eğdim. "Evet, iyiyim."

Geri çekilip "Öyle diyorsan..." dedi ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı.

Ardından bende merdivenlerden çıkmaya başladım. Birkaç adımlık merdivenlerde kendimi Güney'in götüne bakmamak için çok zor tutmuştum.

Evlerimizin önüne geldiğimizde küçük bir bakışsak da hızlıca gözlerimi kaçırdım. Ondan hoşlandığımı kabul ettiğimden beri biraz çekinir olmuştum. Ki o gün beni kucağına almasını saymıyorum bile. Hala aklıma geldikçe utanıyorum.

Elimi eşofmanımın cebine atıp anahtarı yokladım. Yoktu. Hırkamın cepleri de boştu. E neredeydi bu? "Anahtar?" Kendi kendime konuşup ceplerimi birkaç defa daha aradım.

Kulaklık çıkmıştı, peçete çıkmıştı, çikolata çöpü çıkmıştı hatta birkaç tane kedi maması bile çıkmıştı. Ama anahtar yoktu.

Sinirle oflayıp saçlarımı karıştırdım.

"Anahtarını mı unuttun?" Arkamı dönüp evin içinden bana bakan Güney'e baktım.

Sinirle başımı sallayıp "Çilingir numarası var mı?" dedim.

Benim sinirimin aksine Güney dişlerini göstererek gülümsedi ve "Tabi komşucum, rehberimde olması lazım." dedi.

Sırıtmasına anlam veremeyip telefonumu çıkardım. "Söylesene."

Onun numarayı vermesiyle çilingiri arayıp adresi söyledim. Ama gelmelerinin bir saati bulacağını söylemişlerdi. Yine de başka bir çarem olmadığı için kabul etmek zorunda kalmıştım. Telefonu kapatıp hala kapısının önünde bekleyen Güney'e "Teşekkür ederim ya." dedim.

Aynı gülüşüyle "Önemli değil, ne zaman gelirlermiş?" dedi.

"Bir saati bulur dedi adam."

"Hmmm..." dedi ve alt dudağını ıslattı "...gel içeride bekle."

Demek başından beri bu yüzden sırıtıyordu. "Gerek yok, beklerim burada zahmet olmasın."

Anlık olarak ciddileşip "Saçmalama üşürsün..." dedi ve yeniden eski haline döndü "...komşu komşunun külüne muhtaçtır canim."

Onun bu saçma tavırlarına gülüp kapısının önüne ilerledim. Hiç naz yapamayacaktım, şimdiden üşümeye başlamıştım. "Teşekkür ederim." dedim içeri girerken.

İlk defa evine geliyordum.

Hoşlandığım çocuğun evine geliyordum lan.

"Sen salona geç, bende bizim için kahve yapayım. İçeriz dimi?"

Güney'e başımı sallayıp "Tuvaleti kullanabilir miyim?" dedim.

Elini saçıma atıp karıştırdıktan sonra "Koridorun sonunda soldaki oda." dedi ve göz kırpıp mutfağa girdi. Salak salak hareketlerinin gözüme tatlı gelmesinden daha saçma hiçbir şey yoktu.

Koyu griye boyanmış koridorun sonuna ilerlediğimde iki odayla birden karşılaşmıştım. Güney'in evi benim evimin tam tersiydi. "Sağ mıydı, sol muydu?" Yer yön hafızam inanamayacağınız kadar berbattı. Önce sağımda kalan kapıdan şansımı denemeye karar verdim. Amacım odalarını karıştırmak değildi sadece tuvaleti arıyordum.

Kapıyı açmak için kulpu çektim, ama kapı açılmadı. Kilitliydi.

Kaşlarım çatılsa da soldaki kapıyı açıp tuvalete girdim. Acaba o oda neden kilitliydi? Lavaboda aynadan kendime bakarken bir eşyanın devrildiğini duydum. Ama mutfak buraya en uzak odaydı, ses yakından gelmişti.

Tam karşı kapıdan.

.

lodosu zoroya benzetiyorum kaybolma ve unutkanlık konusunda gerçi zoroyu da kendime benzetiyodum neyiz biz üçüz falan mı

Destroya | bxbWhere stories live. Discover now