3|the known fact of bradford

589 81 26
                                    

"Justin'in neden böyle yaptığını anlayamıyorum Dove. Her defasında o kadar aklımı karıştırıyor ki, korkunç bir kısır döngüye giriyorum. Ah... Tüm bunlar hep benim başıma mı gelmek zorunda? Her şeyden bıktım!"

Dove gözlerini bitiremediği yemeğine dikmiş bir halde duruyor, bunaldığı zamanlarda yaptığı gibi baş parmağının tırnak etini yoluyordu. Parmağı neredeyse kanayacaktı ama bu durması için bir neden değildi.

Her ne kadar dinlememeye çalışsa da Fiona aralıksız bir şekilde felaketler dünyasını anlatmayı sürdürüyordu. Fiona genellikle dünyanın en korkunç şeylerini yaşar ve hayıflanır dururdu. Yumru ise onun için her zaman "Senden bile daha negatif bir insan." derdi. Nasıl da haklı ama. Fiona'nın negatifliği insanı intihara sürükleyebilecek kadar tehlikeliydi. O da bu özelliği yüzünden yalnızdı ve onu dinleyen tek kişi Dove'dan başkası olmuyordu.

Doğrusu Dove da onu dinlemek istemiyor ama Fiona'ya pek bir şey söyleyemediği için dinlemeye maruz kalıyordu. Onun kalbini kırmak ya da Fiona'nın dertleşebileceği tek kişiyi kaybetmesini istemiyordu. Dertleşmek... Yaptıkları şey hiçbir zaman bu olmamıştı ki aslında. Fiona sadece konuşur ve şikayet ederdi. Dove, düşündüğünde, hiçbir zaman Fiona'nın kendisine "Nasılsın Dove?" diye sorduğunu hatırlayamazdı. Belki de Fiona'nın Dove hakkında bildiği tek şey ismiydi.

Fiona ile öğle yemeğine çıkmaktan hiç hoşlanmasa da buna maruz kalıyordu. Çünkü Maddy her zaman Dove ve Fiona'yı aynı anda yemeğe gönderir, kendisi ise marketin bir başka çalışanı olan Josh ile yemeğe çıkmayı tercih ederdi. Josh... Dove onu düşünmek bile istemedi. O tanıdığı en boktan erkeklerden birisiydi çünkü.

"Beni dinlemiyor musun?" diye sordu Fiona.

Dove yemekteki gözlerini ona kaldırdı. Sanıyordu ki, parmağı artık kanıyordu. "Dinliyorum."

"Ne yapacağım Dove? Sence bu sefer gerçekten ondan ayrılmalı mıyım? Ama onu çok seviyorum. Ya ayrılık sonrası barışmayı kabul etmezse?"

"Bilmiyorum." dedi Dove. Yemeğine devam edemeyeceğini anlayınca ayağa kalktı. Fiona da onu takip ettiğinde beraber bu küçük restorandan çıkıp yüz metreden biraz daha ileride olan markete doğru yürümeye başladılar. Bir sigara yakmıştı. Markete girene kadar onu tüttürecekti.

"Hava ne kadar da soğuk değil mi? İsa, kesin akşam hasta olacağım. Hasta olduğumda cesetten farksız oluyorum Dove, biliyor musun?"

Bilmek istemezdi. Zaten şu an da bir ceset gibiydi. Dove bunu düşündüğü için suçlu hissetse de onun hasta olmasını dilemişti. Çünkü Fiona biraz bile hasta olursa izin alır ve böylece Dove öğle yemeğini tek başına, sessizce yiyebilirdi.

Ne kadar acımasız bir kalbin var, dedi Yumru. Dove utanmıştı.

Markete vardıklarında Dove ve Fiona işlerini yapmaya koyuldu. Josh ile Maddy ise gülüşerek yemeğe çıkmışlardı. Onların yine gecikeceğinden emindi. Asla ama asla mola bitimi vaktinde gelmezlerdi. Asla.

Dove her gün yaptığı gibi sabah vakitleri sonrası dağılmış olan reyonları düzenliyordu. Bu işi yapmaktan oldukça hoşlanırdı. Maddy ve Josh markette yokken etrafta genellikle sessizlik olurdu ve Dove bu sakinlikte bir şeyleri düzenlerken zihninde garip bir rahatlama hisseder, düzgünce yerleştirdiği o paketler, bir an için kaygı gölgelerini dağıtmayı başarırdı. Bir saati aşkın bir süre bunu yaptıktan sonra ansızın "Merhaba Dove." dediğini duymuştu tanıdık sesin.

Aniden ona baktığı için elindeki cips paketini reyondan düşürmüştü. Yumru onun utanması gereken bir aptal olduğunu bağırırken hemen eğilerek paketi aldı ve yerine bıraktı. Ardından çekinerek gözlerini ondan ayrılmayan ela gözlere çevirmişti.

fading flower • zmWhere stories live. Discover now