6|most different day of life

674 83 45
                                    

Dove, ne giydiğini çoğu zaman -aslında birkaç yıldır- pek önemsemezdi. Şimdiyse, sabahın erken saatlerinde, uzun zaman sonra dolabının karşısında çaresiz bir şekilde duruyor ve kıyafetlerini izliyordu.

Ne giyecekti?

Belki de ona işinin çıktığını söylemelisin, dedi Yumru. Zayn'den hiç hoşlanmıyor. Çünkü Zayn, bugüne dek Yumru'nun tanıdığı ve tahmin edebildiği insanlara asla benzemiyordu. Çok yabancıydı. Uzak durulması gerekecek kadar yabancı. Her daim Yumru'yu dinlemişti. Ama bu seferki fikrini dinlemek istemiyordu. Evet, ona işinin çıktığını söyleyerek planı iptal edebilir ve evde durarak gün içinde yaşayacağı tüm endişe ve kaygıları başından engellemiş olurdu. Yine de istemiyor. Onun ilgisinin sebebini gerçekten bilmeye ihtiyacı vardı.

Düşündüğün her şey saçmalık, diye devam etti Yumru. İkna etmek için her yolu deneyecekti. Ona söyleyebilirsin. Hadi Dove. Pişman olacağını ikimiz de biliyoruz. Gitme. Zaten bir gün kalbini kıracak.

Ona karşı çıkmadı. Sadece duymazdan gelmeyi tercih etti. Dolabından güzel bir kıyafet seçmeye çalışırken Yumru onu dışarı çıkmaması için türlü ikna yollarına başvurdu. Duymamaya çalışmak hiç böylesine zor olmamıştı.

Siyah, ince bir kumaştan olan boğazlı kazağını ve altına da siyah pantolonunu giydi. Çok renkli bir şeyi yoktu zaten. Sevmezdi üstelik. Renkler dikkat çekerdi.

Dört çift küpeye sahipti yalnızca. Genelde takı takmadığı için bunun gibi süs şeylerine para harcamayı tercih etmezdi. Ama bugün normal bir gün değildi ve dolayısıyla minik top küpelerini takmakta karar kıldı. Saçlarını taradı ve parfüm sıktı. Aynaya bakmıştı. Yüzünün çok solgun olduğunu gördü. Tabi Yumru elbette çok çirkin olduğunu haykırdı ve bir kez daha gitmemesi gerektiğini söyledi.

Zayn gibi tipler senin asla olmayacağın kadar güzel kızlarla takılır. Bir de kendine bak. Onlara benziyor musun hiç? Çirkinlikten öleceksin.

Dove, aynadaki gözlerini hemen kaçırdı. Kendine hiç bakamıyordu. Hem de hiç.

Çantasına lazım olacak eşyalarını doldurdu. İşte hazırdı. Salondaki koltuğa oturup kapalı olan televizyon ekranına gözlerini dikerek beklemeye koyuldu.

Saat daha sadece sekiz buçuk.

Hiç uyuyamamıştı. O kadar heyecanlıydı ki, bedeni uyku evresine girememiş ve tüm gece korkunç kurgularla zihnini meşgul etmişti. Bu heyecan sabah saatlerinde daha da arttı. Öyle ki midesinde hissettiği bulantılar üç kez onu öğürecek gibi yapmıştı. Keşke heyecanı bu kadar hissetmeseydi. Bu devasa heyacan göğsünde büyük bir yük oluşturmuştu.

O kısa yarım saat boyunca kaygı gölgeleri iki yanında onu ezmeye çalıştı. Gün içinde yaşayabileceği tüm felaketleri Yumru ile birlikte kulağına fısıldadılar. Oturduğu koltukta küçükdükçe küçülmüştü. Kısa bir anlığına Dove neredeyse ikna olmak üzereydi. Ama o koltuktan kalkabilmeyi tuhaf bir şekilde başarmıştı.

Saat sonunda dokuz olduğunda aşağıya indi. Oradaydı. Evinin önündeki kaldırımın kenarında durmuş bir halde sigara tüttürüyordu. Geldiğini duyduğunda dumanı dudaklarından serbest bırakarak sırtını dönmüş ve Dove'a bakmıştı. Gülümsedi. Gülümsediğini görmek Dove'un kalbini sıkıştırdı. Sabahları insana gülümseyen birilerinin olması nasıl da tuhaf hissettiriyordu.

"Günaydın." dedi Zayn.

"Günaydın." dedi Dove. Ardından ona doğru yürüdü.

"Hadi gidelim."

Yürümeye başladılar. Zayn yarım kalan sigarasını tüttürmeyi sürdürürken Dove onun için epey üzüldü. Aç karnına sigara içilmemeliydi. Çok yazık.

fading flower • zmWhere stories live. Discover now