2

14 2 0
                                    

Eve nasıl gittim  bilmiyorum.  Poyraz'la alelacele yemek yedikten sonra onu yatırdım ve ben de duşa girdim. Duşta duş almak dışı her şeyi yapıyordum. Suyu açtım ve altında ağlamaya başladım.  Yıllar bizden ne çok şey almıştı. Gözlerinin içi gülen adam gitmiş, hayata yüzündeki yalancı gülümsemesiyle mutlu görünen ama aslında  nefret dolu gözlerle bakan bir Rüzgar gelmişti. Zamanında onu bırakmasaydım onlara bunu yapmasaydım hiçbirimiz yaşamıyor olacaktık. Ona ben bunu hiç bir zaman anlatamadım. Onsuz beni mutlu mu sanıyordu ki? Oğlumla yaşadığım zorlukları herkes görmezden geliyordu. Oğlumun ikinci adının Rüzgar olduğunu bile bilmiyorken beni yargılıyordu. Kendime gelmeliydim.  Mithat abi demek hala hapisteydi.  Benim en kısa zamanda onu görmem gerekiyordu.  O zaman hikayemiz bitmiş olabilir ama şimdi yeniden yazılmalıydı. Rüzgar beni dinlemez ama Mithat abi dinler.  Adamakıllı duşumu alıp çıktım. Poyraz'ın odasının kapısına yaslandım ve onu izlemeye başladım.

-En kısa zamanda babanla tanışacaksın Poyraz'ım...

Sabaha kadar uyumamıştım. Bugün için izinliydim.  Silivri cezaevinde kaldığını öğrendim.  Neyse ki bugün görüş günüymüş.  Olmasa da girebilirdim sonuçta polisim ben. Görüşmeye Poyraz'la gidecektim.  Bana gerçekten inanmasını istiyordum.  Çok sevdiğim bir takımımı giydim. Ben saçlarımı toplarken Poyraz yanıma geldi:

-Anne çok güzel görünüyorsun. Biz nereye gideceğiz?

-Biz seninle şimdi dedeyi görmeye gideceğiz. Gidince konuştuğumuz gibi elini öpüp sarıl ona tamam mı?

-Tamam.

İkimizi idare ettirecek bir araba almıştım. Evimiz olmasa da arabamız vardı. Silivri'ye doğru yola çıktık.  Yol sanki uzadıkça uzuyordu. Sonunda gelmiştik. Polis kimliğim bazen gerçekten de işe yarıyordu. Önce ben gidip konuşacaktım.  Poyraz'ı oradaki görevlilere bıraktıktan sonra görüşeceğim odaya geçtim.  Yerimde duramıyordum. Bacaklarımı oynatıp duruyordum. Beklemek bu hayatta en nefret ettiğim şeydi.  Ayağa kalktım, tam odada dolaşırken kapı açıldı.  Arkamı döndüm ve bir görevli ile Mithat abi girdi. Beni görünce olduğu yerde durakalmıştı.  Yaşlanmıştı. Yaşından değil hapis hayatından yaşlanmıştı. Hiçbir zaman ütüsüz, takım dışı giymeyen Mithat Yılmaz şimdilerde eski  bir tişort ve eşofman  ile  geziyordu.

-Ben bununla görüşmek istemiyorum.

-Mithat  abi lütfen çok fazla vaktini almayacağım.  Bilmen gereken şeyler var.

-Ben bilmem gerekeni biliyorum.

-Tamam benimle görüşme ama seninle görüşmek isteyen bir torunun var. Bari onu kırma.

Torun deyince gözleri açıldı bir anda.  Geldi masaya oturdu. Bende karşısına oturdum.

-Nerede? Ben sadece onu görmek istiyorum. 

-Tamam getiriyorum.

Görevlilerden Poyraz'ı istedim. Poyraz tüm masumiyetiyle içeri girdi ve dedesine doğru gitmeye başladı.  Mithat abinin gözleri dolmuştu. Poyraz gidip elini öpünce ona bağrına basarak sarıldı.  

-Adın ne senin evlat?

-Poyraz Rüzgar. Siz benim dedemmişsiniz annem öyle dedi.

-Evet ben senin dedenim. Şimdi sen dışarıda bekle ben annenle biraz konuşmam gerek tamam mı?

-Tamam dede. 

Poyraz dışarı çıkınca konuşmaya başladı:

-Poyraz, Rüzgar'ın oğlu mu?

-Evet, sizden ayrıldığımda Poyraz'a hamileydim. Rüzgar'a söylemeden ayrıldık.

-Neden bize bunu yaptın kızım? Evet yaptığımız doğru değildi kabul ediyorum ama başka yolları da olabilirdi.

TEKRAR EDEN ŞARKIWhere stories live. Discover now