14

9 2 0
                                    

-Irmak hanım iyi misiniz?
-Neredeyim ben neden buraya geldim?
-Yolda ufak bir baygınlık geçirmişsiniz. Ama merak etmeyin korkulacak bir durum yok. Hatta güzel haberlerim var.
-Ne gibi? Hala başım ağrıyor da.
-Tebrik ederim Irmak hanım hamilesiniz!
Sevineyim mi üzüleyim mi anlamamıştım. Ama hem benden hem de Rüzgar'dan bir parça bedenimdeyken nasıl üzülebilirdim ki. Tam da aramız bozulmaya başlamışken belki de bu bebek bize ilaç olacaktı ve Rüzgar ve benim en çok istediğimiz evlenme hayalimiz gerçek olacaktı. Gerçi buna ailesi nasıl tepki verecek benim ailem hakkında bir şeyler sorgularlarsa ne yapardım bilmiyorum.  Ama sanirim bize artik hic bir sey engel olmazdi. Bu bebek hepimizi birbirimize baglayacakti. Her anina birlikte şahitlik yapacak mutlu bir hayatimiz olacakti belki de. 2 saat içinde hastaneden ultrason görüntüsüyle çıkmıştım. Kalbim güm güm atıyordu o gün. Nasıl söyleyeceğimi planlayıp duruyordum.  Adımlarım sanki daha da hızlanıyormuscasina yürüyordum. Nasıl da güzel bir histi ama. Elimdeki fotoğrafa bakıp gülümserken fotoğraftan gözlerimi kaldirmamla karşımda biri dikiliyordu.  Karşımda babam ve arkasında dört tane adamla duruyordu.
-Baba...
-Alın şu ahlaksızı...
Bu sözle beraber koşmaya başlasam da nafileydi. Babam beni bulmuş kaçırıyordu. Bağırmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Sesim az öteye bile gitmiyordu. O an sadece karnimdaki bebeği düşünüyordum. Ona bir sey olmasından öyle korkuyordum ki...
Fotoğrafı sıkı sıkı tutsam da yere düşmüştü. Arkama doğru hem adamlarla boğuşup hem de fotoğrafı almaya çalıştığım sırada babam eline bir koz geçmenin verdiği iğrenç bir gülümsemeyle fotoğrafı aldı. Bir süre inceleyip gözümün içine baka baka yırttı... Ne kadar debelensem de nafileydi artık. Babamın adamlarıyla arabaya binmistim.
-Nereye gidiyoruz?
-Cehennemine...
-Senin yanında cehennemin kaç kat altında degil miyim zaten.
-Senim cehennemde bile yerim yok. Abin senin yüzünden öldü sen artik bu ailenin bir ferdi olamayacak kadar iğrenç bir mahlukatsın.
-Ne demek abim öldü? SEN NE DEDIGININ FARKINDA MISIN? ABİME NE OLDU NE YAPTIN DA ÖLDÜ BENIM ABIM PISLIK HERIF?
-Senin yüzünden öldü. Sen bu ailenin ilk katilisin. Hem de kardeş katilisin!
-Ne diyorsun sen ya?
Ağlamaya başlamıştım. Abim nasıl benim yüzümden ölebilir? Kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki... Okyanusun ortasında kalmışım da bir tahta parçası bile olsa tutunabilekmişim kadar çaresiz. Ben duygularımla nasıl mücadele edebilecektim? Bütün bunlarla hiç olmamış gibi nasıl yasayacaktım? Boynuma yüklenen bu ağır ithamın bedelini ben hariç başka kimler ödeyecekti? Kafamda sadece karnimda varlığından yeni haberim olan bir bebek ve Rüzgar vardı... Bunca şeyden sonra beni nasıl affedecekti? Canım çok yanıyordu. O sırada aklıma annem geldi...
-Annem nerede?
-Annen mi? Sen hala anne diyebiliyorsan ne ala? O abinin ölümünde en az senin kadar suçlu. Onu da geçtim seni ele verecek kafar da hain. Sen hala anne diyebiliyorsan ne diyeyim ki. Ben senin iyiliğin için diyorum. Sana son kez bir iyilik yapacağım ve hayatın boyunca unutamayacaksın...
Annem bu işin içinde,  abimin ölümü, ele vermek... Beynimde dans eden sorularla kafayı çıldırmak üzereydim. Annem bana nasıl böyle bir şey yapabilirdi ki? Bir insan evladına kiyabilir miydi? Ona o derece kizgindim ki. Kalbim sıkışmaya başlıyordu. Sanki canımı almışlardı benden.. Yol git git bitmiyordu. Eninde sonunda bir deponun önünde durmuştuk. Adamlar kollarımı sıkıca tutup beni indirdiler. Bağırıyordum ama nafileydi. Kimsecikler yoktu etrafta. Beni zorla deponun içine sormuşlardı. Depoda ellerimi ayaklarımı bir boruya bağlayıp beni de bir süngere başlamışlardı.
Tam o anda babam arkasında biriyle içeri girmişti. O kişi annemdi...
-Allah senin gibi annenin belasını versin ya. Sen ne biçim bir annesin? İnsan evladı için her şeyi göze almaz miydi? Ne olursa olsun onu korumaz kollamaz miydi? Bak gör yaptıklarını gör canımdan nasil can gittiğini gör. Ama artik ölsem bile canım yanmaz. Annem babam beni düşünmüyorken ben daha ne yapsam boş değil mi?  Ben en çok sana güvendim anne ya en çok sana güvendim bu hayatta. Benim en güvenli limanimdin. İnsanı en çok anne babası yaralar derlerdi de inanmazdım. İkinizden de nefret ediyorum!
-Bakalım sen evladın için neleri göze alacaksın Irmak hanım?
-Ne demek istiyorsun sen?
-Diyorum ki eğer sen de o karnindakini ve karnindakinin babasını korumak  istiyorsan  bir seçim yapmak zorundasın.
-Ne seçimi?
-Ya karnindakinin babası ve dedesinin pis işlerini polise şikayet edersin ya da sen hariç hepsini tek tek öldürürüm hepsinin katili olursun. Bunu yaparım. Hatta bak adamlarım otelin çevresindeler. İyi düşün bakalım Irmak.
Tir tir titremeye başlamıştım. Neler söylüyordu bu adam? Bu adam kensi oz kızına böyle bir seyi nasıl  sunabiliyordu? Annem buna sesini bile çıkaramıyordu.  Delirmek kavramı simdi benin çevremde dolaşıyordu.
-Ne diyorsun lan sen he nasıl bana böyle bir seçim yaptirtirsin sen?
-Bunu sen istedin Irmak?
-Ya sen anne? Sen de mi bu kadar kotu kalpli olabiliyorsun? Umarım ikinizin de ömrünüzün sonuna kadar acı çekersiniz. İkinizden de nefret ediyorum. Her şeyi yaparım bir daha görüşmem onlarla ama yeter ki onlara zarar gelmesin lütfen.
-Buradaki tek suçlu sen değilsin. O Mithat denen adam da senin kadar suçlu. Gerçi kim eskiden sevdigi kadının kızını koruyacak cesarette bu devirde şaşırıp kalıyordum.
Söylediği her bir söz başımdan kaynar sular dönüyordu. Annem beni eski sevgilisinin yanına göndermişti? Hala inanamiyordum. Yüreğim ezilmisti. Kalbim artık atmayı bırakmış durma noktasına gelmek üzereydi. Canım alev alev yanıyordu. Bir seçim yapmak zorundayım ve bu seçimin ikisi de felaket. Ama sanırım ölüm hepsinden de felaket...
Tamam yapicam. Ama ne seni ne de seni bir daha görmeyeceğim. Nerede olduğumu dahi bilmeyeceksiniz. İkinizden de tiksiniyorum.
-Hay hay. Ben senin yerine arıyorum sen de konusuyorsun...
Ağlamak istesem de artık aglayacamayacak kadar canım yanıyordu. Gerçekten de anında aramıştı pislik...
-Alo?
-Alo merhaba bir ihbarda bulunacaktım...
Ağzımdan kelimeler titreyerek cümlelerde yer bulmuştu. O günden sonra otele baskın yapıldı ve herkesi içeri aldılar. Bir daha oranin kapısından bile geçemeyecektim. Artik her şeyi geride bırakmak istiyordum. Canım o kadar yanıyordu ki... O akşam beni bırakmıştı. Bir çöp gibi öz evladını dışarı atmıştı babam. Yanımda olan son paramı ilk otobüsün olduğu yere bilet almıştım. Artik Ankara yollarına düşmüştüm bir günde. Hayatım bundan sonra ne olacak bilmeden düşmüştüm bir yola. Bu yol acımasızdı ve artık tek değildim.  Benden hayatı boyunca nefret edecek bir adamın çocuğuyla... Ben ise ona bu denli aşıkken...  İşte bizim hikayemiz de o gün böyle sona ermişti. Bizim hikayemizi karakolun koridorunda elleri kelepçeli şekilde bana ve Rüzgar'a yaptığı kendince son iyiliği ile babam denecek o adam bitirmişti. Şimdi ise gözlerime bile bakamayacak kadar acizdi.

TEKRAR EDEN ŞARKIWhere stories live. Discover now