16

8 1 1
                                    

(Rüzgar)

Babamın söyledikleriyle kalakalmıştım. Ben bunu Irmak'a nasıl söyleyebilirdim ki? Hem de tam bunları konuşmuşken. Bizim imtihanımız sanırım hayal kurmaktan ibaret.

-Rüzgar! Beni duymuyor musun? Bir şey mi olmuş?

-Irmak...

-Rüzgar beni korkutuyorsun. Poyraz'a veya Mithat abiye bir şey mi olmuş? Söylesene RÜZGAR!

-Annem... Babamla Poyraz'ı görmüş. Babam bizi eve çağırıyor.

-Nasıl  görmüş? Ya ben gerçekten artık inanamıyorum Rüzgar bunlar bizim başımıza nasıl geliyor? Bütün olumsuz şeyleri mi çekiyoruz biz?

-Öyle düşünme Irmak belki bu Allah'ın bize verdiği bir fırsattır. Biz bunu konuşmaya hiçbir zaman hazır olamayabilirdik. Şimdi ise artık bunu yapmamız gerekiyor. Bizim için en iyisi belki budur?

-Bilmiyorum Rüzgar. Tek bildiğim ne olursa olsun artık ben dayanamıyorum.

-Hadi gidelim de bir an önce bitsin bu iş.

-Tamam.

Direksiyona geçtiğimde ellerim titriyordu. Irmak'a fark ettirmesem de çok gergindim. Eminim ki o da çok gergin. Annem ne tepki verdi diye düşünmeden edemiyordum. Ama aklımdaki tek şey babamın ses tonundaki çaresizlikti. Peki ya Poyraz? Bir anda ailesini tanıyan bir çocuk. Benim öz oğluma bunları yaşatmaya hakkım var mıydı? Umarım en kısa zamanda her şey hallolur. Yoksa biz acı çekmeye devam edeceğiz. Bünyem sevdiğim kadından ve oğlumdan ayrılmaya yetmeyecek kadar yorgunken hem de. Kalbime ne çok vefa borcum var. 

Bütün yolu benim yerime araba götürmüştü sanki. Bu kadar az hızla ne çabuk geçmişti yol ama. Yol boyu hiç konuşmamışken şimdi birbirimize bakan gözlerimiz de ölüm sessizliğini tadıyordu. "Hazır mısın?" diyen bakışlar ardında güçlükle nefes alıyorduk. Yine hiç konuşmadan arabadan ağır hareketlerle indik. Kapıya geldiğimizde artık konuşmanın zamanı gelmişti:

-Hazır mısın benim güzeller güzeli karım?

-Hazırım. 

Zile bastım. Ellerim ve bütün vücudum titremeye devam ediyordu. Kapıyı Rana açtı. Kpıyı açıp bize nefret dolu bir bakış attı ve:

-Yazıklar olsun sana ki abi diye hitap ediyorum. Çok yazık. Değdi mi yaptıklarına he?

-Rana çekil bir de senle uğraşmayalım.

-Siz asıl benle uğraşacaksınız bundan sonra. Bu kadını sen hala bu eve getirebiliyorsan benim abim falan değilsin.

-Rana! İçeri al ikisini de.

-Anne ne demek iç-

-RANA İÇERİ AL!

Annem gelmişti arkadan ve bizi içeri aldırıyordu. Bu felaket habercisi demekti. Rana hızla kapıyı açıp içeri gitti. Annem de salona doğru girmişti. Biz de içeri girip ayakkabılarımızı çıkardık. 

(Irmak)

İçeri girdiğimizde aklımdaki tek düşüncem oğlumun nerede olduğuydu. Onu oldukça merak ediyordum. O otelden, arabadan geriye bu eski ev kalmıştı geriye demek. Ne kadar da acı. Babam yüzümden mahvolan hayatların hesabı şimdi bu evde sorulacaktı. Kalbim hızla çarparken Rüzgar elimi tuttu:

-Ne olursa olsun bu eller artık ayrılmayacak.

-Ayrılmayacak!

El ele tutarak salona gittik. Rana oturduğu yerden kalkarak daha da çok köpürmeye başlamıştı:

TEKRAR EDEN ŞARKIWhere stories live. Discover now