FİNAL 2🌱

22.7K 1.4K 357
                                    

🍁

20 Yıl Sonra

🍁

Pars Atasoy

"İndin mi aslanım. Giriş kapısının oradayım ben" diyen dayımın sesiyle, telefonu diğer elime alarak gelen valizimi uzandım.

"İndim dayı geliyorum" telefonu kapatarak cebime koydum ve valizimle dış kapıya doğru ilerledim. Mardin'i gerçekten çok özlemiştim ama İstanbul'a da çok alışmıştım. Hayatım, düzenim artık oradaydı. Abdulah dedem kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırılmıştı. Elbette çok üzülsem de onunla hiçbir zaman çok yakın olamamıştık. Sonuçta dedemdi...Haberi alır almaz soluğu Mardin'de almıştım.

Çıkış kapısına geldiğimde Alparslan dayımı görerek kocaman gülümsedim. Dayım, İstanbul'a sık sık geldiği için bağımızı hiç koparmamıştık ve çok yakındık. Dedemle, yani babasıyla araları bozuk olsa da, üzüldüğünün farkındaydım.

Beni görünce sanki yıllardır görmemiş gibi sarıldı. Ona karşılık verip geri çekildiğimde, yerdeki valizime uzanıp bagaja koydu.

"Hastaneye gitsen de yoğun bakımda olduğu için göremezsin. İstersen direkt evine gidelim" dediğinde olumlu anlamda başımı salladım.

İnsanlar annemin çok üzülmeyeceğini düşünse de, aslında içten içe ne kadar kötü olabileceğini tahmin ederek bir an önce yanına gitmek istiyordum. Babasıyla aralarında mesafe olsa da sonuçta babasıydı. Gerçi neden mesafeli olduklarını bile tam bilmiyordum. Annem, ailesindeki bazı olaylar hakkında oldukça ketumdu.

"Bir an önce gidelim dayım. Çok özledim." dediğimde, dayım bana güzel bakışlar atarak elini omzuma attı ve arabasına doğru ilerledik. Diğerleri gibi görüşmeyeli uzun zaman olmadığı için konuşacak pek bir şeyimiz de yoktu. Çünkü dayım İstanbul'a geldiği her seferde, benimle birlikte kalıyordu. Sessizce Mardin sokaklarını izlemeye başladım. Gerçekten büyüdüğüm bu şehri çok özlemiştim. En çokta ailemi...

Çocukluğum ve gençliğim o kadar mutlu geçmişti ki, bunu elbette aileme borçluydum. Sevgi dolu bir ailede büyümüştük. Annem de babam da asker olmasına rağmen bizi hiç aksatmadan ilgilenmişlerdi. Diğer asker çocuklarına göre ailemi daha sık görüyordum. Annem, kızlardan sonra uzun görevlere zorda kalmadıkça çıkmıyordu. Hatirliyorum da ciktigi en uzun gorev 2 ay olmustu. Zaten yokluğunu babam aratmamıştı. Babam da o dönemde yarbay olduğu için hep askeriyede kalıyordu. Bizim mutluluğumuz için belki fedakarlık yapmışlardı ama onların da mutlu olduğunu biliyordum.

Hatırlıyorum da kız kardeşlerim ilk doğduğu zamanlar, evde sürekli huzuru kaçırıp kavga çıkartırdım. Ben bazı yaptıklarımı hatırlamasam da annem büyüdüğümde bana hatırlatarak kahkaha atardı. Kızları kıskanıp evden göndermeye çalışıp dururmuşum sürekli. saçma bahaneler üretip sürekli anneme şikayet edermişim. Onlar yürümeye ve konuşmaya başladıkları dönemde bana 'abi' dedikleri o zamanı, gerçekten hiç unutamamıştım. Onların benim kardeşlerim olduğunu anladığım o aydınlanma anını düşününce, hâlâ çok duygulanırım. Onlara öyle bir bağlanmıştım ki, hep korumam altına alarak bildiğim her şeyi onlara öğretmeye çalışmıştım. Şükran ve Dilek...

İsimlerinde Şükran'ı annem, Dilek'i babam koymuştu. Alparslan dayımın annesi Şükran anneannenin ismini vermek istemişti annem. Sebebini hâlâ çok detaylı bilmiyorum. Babam ise annemin, hep onun dileği olduğunu ve dileğinin gerçekleştiğini söyleyerek diğer kardeşimin ismini Dilek koymuştu.

Ben tip olarak babamın neredeyse kopyasıydım. Herkes anneme Kuzey'i bir daha doğurmuşsun diye takılıyordu ama küçükken bunu pek anlamıyordum. Yetişkin olduğumda ben de çok iyi görebilmiştim. Babamın gençlik fotoğrafları sanki ben gibiydi. Tek farkımız göz rengimizdi çünkü göz rengimde annemin yeşillerini almıştım. Kızlar ise annem gibi sarışın ancak babam gibi kahverengi gözlüydü. Küçükken bu yüzden sürekli ağladıklarını hatırlıyorum.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Where stories live. Discover now