Bölüm 10

750 72 271
                                    

Tampon Bölge 9. Gün

Pıt...
Pıt...
Pıt...

Dışarıda akşamki yağmur yüzünden pencere kenarından su damlıyordu. Ritmik olan bu ses Meryem'e iyi gelmişti.

Dünü hatırlatmak istemiyordu. Duvarın dibinde oturmuş pencereden dışarıyı seyrediyordu. Yataktaki kız kardeşine baktı. Oldukça derin bir uykudaydı. Daha doğrusu yorgunluktan bayılmıştı. Eflal ise koltukta iki büklüm bir halde uyuyordu. Meryem'in tüm ısrarları ve terslemelerine rağmen odasına gitmeyi reddetmişti. Kendisinin dağılmamış yatağı sinir bozucuydu. Bu yatakta asla huzurlu bir uyku uyuyamamıştı.

Şimşek çakmasıyla Meryem yeniden dikkatini pencereye verdi. Ardından gelen gökgürültüsü onun için huzurluydu.

O an fark etti. Kardeşiyle birlikte sevdiği yıldızlı bulutsuz geceler yanında Zeynep olduğu için favorisiydi. Tek başınayken fırtınalı hava ona daha iyi geliyordu.

Yaz yağmuru yeniden yağmaya başladı. Daha fazla odada duramayacağını fark etti. Elinden destek alarak yerden kalktı. Zeynep ve Eflal'i uyandırmak istemedi. Odadan çıkmadan önce kardeşinin üzerindeki örtüyü düzeltti. Zeynep yaz olmasına rağmen çok üşüyordu. Ancak bedeni dokunulduğunda sımsıcaktı. Çıldırmak üzereydi. Durumlarıyla ilgili normal olan hiçbir şey yoktu.

Binadan çıktığında doğruca Haru'nun mekanına yürümeye başladı. Ne önce limana uğradı ne de meydanda oyalandı. Gökyüzü aydınlanalı çok olmamasına rağmen dışarda insanlar vardı. Yağmur ara ara çiselese de hızlanmadı. Binalar sıklaşıp yollar darlaştıkça Meryem'in de kalbi daraldı. Haru'nun mekanının önüne geldiğinde hiç durmadan içeri girdi.

İçerisi boştu. Etrafına biraz bakındı. Etraf geçen sefer geldiği gibiydi. Hiçbir şey dağılmamış ya da eksilip artmamıştı. Anlaşılan birisi yerini terk ederken arkasında bıraktığıyla hiç ilgilenmemişti.

Masanın önündeki koltuğa oturup arkasına yaslandı. Ellerini önünde bağlayıp gözlerini kapattı. Gözleri sadece acımıyor aynı zamanda yanıyordu da. Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordu. Kapının açılma sesini duyunca yerinden sıçradı.

"Korkmana gerek yok. Kimse benim mekanımda bir şey yapamaz."

Meryem ne ara uyuyakaldığını anlayamamıştı.

Haru masasına oturmadan önce arkasındaki dolaptan bir şeyler aldı. Oturduğunda Meryem ile göz teması kurmayı reddediyor gibiydi. Masasındaki eşyaları düzeltmeye devam etti.

"Birisi Annesoylu olmasına rağmen berbat görünüyor."

"Birisinin bu Annesoylu'dan pek de bir farkı yok."

Durup Meryem'e baktı. Yağmurdan ıslanan kadının kıyafeti ve saçları kurumaya başlamıştı. Gözlerinin altı mor olmasının yanı sıra yüzü yorgunluktan ağlıyordu. Alayla gülümsedi.

"En kötü halim bile en iyi halinden iyi."

Karşısındaki adama daha dikkatle baktı. Yorgun ve sinirli gözüküyordu. Ama çok iyiydi. Etrafındaki toz ve kir bile onu kirli gösteremezdi. İçlerinde bir mücevher gibi parlardı.

"Gel gör ki Beyaz benim en kötü halimi senin en iyi haline tercih ediyor."

Haru olabilecek en keskin şekilde Meryem'e baktı. Gram hareket etmiyordu, sabitti. Meryem söyledikleri yüzünden pişman değildi. Haru'yla anlaşma şekilleri artık buydu.

"Bu sefer de "Çık mekanımdan." demeyecek misin?"

Adamın sesi fısıltıdan ibaretti. "Hayır, biricik Annesoylu çünkü sana hala ihtiyacım var. Tıpkı senin de bana olduğun gibi."

BEYAZWhere stories live. Discover now