Bölüm 15

503 65 286
                                    


Eflal, kardeşlerin odasına gitmek için koridoru döndüğünde Malik’den başka görevliler görmesi üzerine ustaca yönünü değiştirip ortak alana doğru yürümeye başladı. Kitaplıktan rastgele bir kitap alıp pencereyi gören bir masaya oturdu. Kitabı açıp sayfalar üzerinde göz gezdirmeye başladı. Bir problem vardı, hissediyordu. Bu bina tamamıyla Malik’in sorumluluğundaydı. Yabancı bir yüz bile alışılmadık bir şeyken bu kadar tanınmadık yüzün bir araya gelmesinin sonu iyi olmayacak olaylara işaretti. Göz ucuyla dışarıdaki hareketliliğe baktı. Gördükleriyle damarlarındaki kanın çekildiğini hissetti. Agir, iki yanında askerler olan Malik’e bağırıyordu.

Yerinden fırladı. Kitap masaya oturduğu sandalye yere düşmüştü. Çıkan ortak alandaki başlar ona döndü. Başka zaman olsa ya insanlara gülümser sakarlığı hakkında şaka yapardı ya da göz göze gelebildiği kadar insanlar göz göze gelir her birine bakışlarıyla ters cevap verirdi. Ama şu an… Şu an yapamazdı. Zamanı yoktu. Koşarak Zeynep’in odasına gitti. Koridoru dönmeden önce nefesini düzenledi. Görevlileri görünce kaşlarını çatıp önlerinde durdu.

“Sizin burada ne işiniz var?” Eflal elinden geldiğince sesinin kendinden emin ve kızgın çıkmasını sağladı.

Zeynep’in tam kapısının önünde olan asker Eflal’e yaklaşıp kolundan tuttu. “Asıl senin burada ne işin var?” derken Eflal’in aksine sesi ve yüzü ifadesizdi. Diğer asker yerinden kımıldamamıştı.

“Birisinin benim kim olduğumu bilmediği çok belli. Baver herkese benim odamda toplanma emri verdi. Ne bekliyorsunuz?” Askerlerin gözleri irileşti. Kolunu tutan asker bir adım geri çekilirken diğeri dikleşip konuştu.

“Özür dileriz efendim. Bize bilgi iletilmedi. Toplanma yerinin detaylarını söylerseniz biz-“

Eflal elini kaldırarak askeri susturdu.
“Özrünüz kabahatinizden büyük! Hemen en üst katın sağ koridorunun sonunda bekleyin. Toplantıya katılmayı hak edip etmediğiniz hususunda soru işaretlerim oldu. Daha sonra karar vereceğim.”

İki askerde başıyla selam verip hızlıca yanından geçip gittiler. Agir’in soyadı adından çok daha korkutucuydu. Beklediğinden çok daha iyi bir tepki almıştı. Yalan, henüz bu çömez askerlerin tahmin edebileceği bir şey değildi. Askerler gözden kaybolur kaybolmaz kızların odasına girdi. Zeynep kırmızı gözlerle eşyalarını topluyordu. Kapı açılınca Eflal’e kısa bir bakış atıp elindeki işe geri dönmüştü.

“Toplamış olduklarını al ve beni takip et. Her yer Beyaz’ın askerleriyle dolu. Fark edilmeden binadan çıkmamız lazım.” Eflal konuşurken telaşlıydı.

Zeynep’in göz bebekleri irileşti. “Neden gitmemiz gerekiyor ki? Bizim için burada olduklarından nasıl emin olabiliyorsun?”

Eflal artık sabırsızdı. “Az önce kapının önünde olan askerler yüzünden eminim. Hadi acele et!”

“Bekle, ablam dışarıda. Hem Abidemi ve Zuri de üst kattalar.” Hala durumun gerçek olduğunu kabul etmek istemiyordu.

Eflal sinirle nefesini seslice dışarı verdi. “Ablan binaya yaklaşınca problemi anlayacak kadar zeki bir kadın. Ayrıca Haru’nun yanına gitmişti. Bizden çok önce durumun farkına varmış olabilirler. Merak etme ne yaparsak haberleri olacaktır. Olmasa bile ben haberi olmasını sağlayacağım.”

Zeynep’in yüzünde hala kararsız bir ifade vardı. Eflal önce pencereye baktı. Korkuluklar zemin ve birinci katın pencerelerinde vardı. Zuri ve Abidemi ilk kez işe yarayacaktı. “Gel hadi. Zuri ve Abidemi’nin odasına gitmeliyiz. Onları geride bırakmak istemediğini biliyorum.”

Zeynep kısa bir an için afalladığını hissetti. Eflal’i duyuyor, algılıyor ama cevap veremiyordu. Eflal’in eşyalarını alıp kolunu tuttuğunu hissetti. Direnmeyip onunla birlikte hareket etti. Zaten gitmeyi kabullenmek bu kadar zor olmuşken neden bu karmaşa çıkmıştı? Eğer onları yakalanırlarsa başlarına ne gelecekti?

BEYAZWhere stories live. Discover now