the call of the void

200 13 2
                                    

l'appel du vide

İnsan hata yaptığı süre boyunca cezalandırılmalıydı.Bir daha buna yol açmasına izin vermeyecek kadar çok cezalandırılmalıydı ama bu, acımasız bir infazdan dahası değildi.

Onu böyle, sebebi olmaktan milyonlarca kez nefret ettiğim bir olay yüzünden yitirmiş olmak,kalbimi boğacak kadar üzüyordu.Eve dönerken 'onu da kaybettin Autumn,yine her zaman olduğu gibi sahip olduğun her şeyi kaybettin' düşüncesi kendini tekrarladıkça ağlamaya devam ettim.Bu kaldıramayacak kadar ağır bir ithamdı..Ne kadar doğruluk payı olmasa da benim yüzümden olmuştu yaşananlar.

Her şeyin suçlusu bendim,tüm hayatım boyunca olduğum gibi bu kez de yanıltmamıştım kendimi.Kendimden nefret edecek kadar nedeniydim her şeyin.Bu durumda yaptığım tek bir şey vardı;faturayı kendime ödeteterek karışılığını verirken diğer yandan ödediğime emin olana dek devam etmek.,.,,

Düşünceler zihnimin duvarlarına çarpıp dağılırken çoktan evime giden sokağa girdiğimi fark ettim.Kapüşonumun altında dağılan saçlarım ve ıslak yanaklarım kimsenin görmesini istemeyeceğim kadar rezalet durumdaydı. Dağılmıştım.Ev yerine eczaneye gitmeyi düşünemeyecek kadar dağılmış.

Şu an kimseyi görmek istemiyordum;kendimi bile.Bu yüzden umarım,Jooyoung nasıl olduğumu merak etmek için beni görmeye gelmemiştir.Bu halde etrafımda hiçbir kıpırtıya dahi tahammül edemeyecek haldeydim.Biraz daha yürüdükten sonra evin önüne gelmiştim.Neyse ki, kimse yoktu beni bekleyen,arayan veya merak eden.Bu biraz olsun içimi rahatlatmıştı.Birilerinin merak edip aramasını beklemek,şu an arzu edeceğim son şeydi.Kapının şifresini girerken,ağrısını saatler sonra fark ettiğim bileğimden sızan kırmızı lekeleri gördüm.Hala kanayacak kadar derin olmadıklarını düşünmüştüm.Görünüşe bakılırsa onlar benimle aynı fikirde değillerdi, tüm dünya ile olduğu gibi.

Ayakkabılarımı çıkarırken evin karanlık olması dikkatimi çekmişti,annem geldiğimi fark etse hemen yanıma gelirdi,gelmediğine göre bu sessizlik ve karanlığın başka bir açıklaması yoktu,evde değildi.Omzumdaki çantamı yere bırakacağım sıra da, gözüm mutfak masasının üstündeki nota çarptı. Anneannem rahatsızlandığı için bir müddet onun yanına gittiğini,öğünlerimi atlamadan yememi sıkı sıkıya tembihlediğini içeren bir nottu bu.Olduğu gibi bırakıp odama çıktım.Şu an yerine getireceğim tek şey bu notta yazılanlardı.Üst kata çıkarken annemin ziyaretinin aylarca sürmesini diledim.Şu an benim için en iyi karar bu olurdu; 'yalnızlığın karanlık fanusunda yıllarca cenin olmak.'

Banyoya gitmeden önce cebimdeki telefonu çıkarıp kapattıktan sonra yatağımın üstüne fırlattım. Her ne kadar içimden duvara çarpıp odamı darmadağın etmek gelse de,odamın dağınıklığını sorgulayacak olan anneme açıklama yapmak zorunda kalmamak için bu teoriyi şu anlık boşverip banyoya yürüdüm.Kolumu sıvayıp yan çevirirken yüzülen yerlerin kenarlarında kuruyan kan lekeleri, hatırlamamak istediğim o ana gitmemi ve Baekhyun'un söylediklerini yeniden düşünmemi sağlamıştı.Bir yandan düşünmeye devam ederken diğer yandan kurumuş kan lekelerini soymaya çalışıyordum.Tırnaklarımın bu konuda yeterince başarılı olmadığını fark edince karşımdaki musluğa uzanıp, kolumdaki yaraya temas eden suyun kanla birleşip beyaz lavaboya akışını izledim.Acıyordu,belki biraz da sızlıyordu ama yabancı bir şey değildi bu,acı benim için her yerdeydi ve her yerde olmaya devam ediyordu. Küçüklüğümden bu yana bütün hücrelerime girip infilak etmiş,onarmadan yerine yenilerini eklemişti.Cesetleri çürüyor ama yenileniyordu.Ölmeden doğuyorlardı.Artık yadırgamayacak kadar bütünleşmiştim onlarla.Karşımda ya da çok yakınımda belirdiğini hissettiğim her anda ona hayır diyemeyecek kadar benim olmuşlardı..Bir yerden sonra da mutluluk ve huzur denen şeyin birer formaliteden ibaret olduğunu anlamıştım.

monacrómachWhere stories live. Discover now