our souls is still hand in hand

141 9 14
                                    

'Tanrı tırnaklarını bir kez geçirdiğin de kurtulmak için çabalamaya çalışmak,ölüme karşı ringe çıkmak gibi bir şeydi. '

Zihnimde bir türlü kesinleşmek istemeyen doğrular,fikirler ve düşüncelerin ağırlığı beni her zaman savunmasız bırakıyordu.Tutunmaya çalıştığım gerçeklerin bu kadar çabuk ölmesi ve benim bunu önleyemiyor olmam inançlarımı fazlasıyla kırmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Ve ben ne zaman kendime dönüp baksam,sonu olmayan kaoslar arasında yürürken buluyordum.Bu gece zihnim, yine aynı bulanıklığıyla yapacağını yapıp gerçekleri diskalifiye etmişti ve ben yine ve yeniden karmakarışık belirsizliklerin ortaya çıkışını seyretme görevlendirilmiştim.

Konser bitip herkes çıktığında Chanyeol'ün karışıma geçip bir şey söylemeye çalıştığını fark ettim.Sesi çok,su üstünden geliyordu.

''Autumn,biraz dışarda konuşalım mı?''

Hiçbir şey söylemeyip bakışlarımı hala Baekhyun'un piyano çaldığı karanlıkta yüzdürüyordum.Söylediklerine hafif bir baş sarsıntısıyla cevap verdim.Gözlerime değdiğini hissettiğim heyecanlı nefesi ve bakışlarıyla karşımdan ayrılıp gitti.Kendime geldiğim de etraftaki insanların bu boşlukta ne yaptığımı sorgularcasına baktıklarına tanık oldum.Anlamsız ama meraklı gözlerle yüzüme ve ardından yüzümden arta kalan her yerde gezdiriyorlardı irislerini.

Biraz zaman sonra kendimi dışarı attığım da henüz kesilen yağmurun temizlediği kaldırım taşlarının metalimsi ve ferahlatıcı kokusu burnumu okşadı.Vücudumun her hücresine taşınan bu orjinal saf oksijen, değip geçtiği her yeri muazzam bir huzurla boyuyordu.Hazır rastlamışken birkaç defa derin nefes alıp sakinleşmeye ve her şeyi bir anlığına göz ardı etmeye çalıştım.

''Autumn! Burdayım!''

Chanyeol arkasını duvara yaslamış beni bekliyordu.Bana seslenmesiyle ona doğru yürüdüm. Hareketlerinde belirgin bir gariplik vardı.Aramızda kesinleşen boşluğun tırnakları arasından süzülen rüzgar, kızıl ve kıvırcık saçlarıyla oynuyor, onları gökyüzüne uçurmaya çalışıyordu.Bana ne söyleyeceğini beklemeden,bu sabah ona yeterince açıklama yapmadığımı fark ettim.

''Ne söylemeliyim bilmiyorum, bu saate kadar sana ne kadar minnettar olduğum konusunda haksızlık yaptığımı düşündüm.O günden sonra sana hiçbir şekilde ulaşmayarak yaptığım ukalalığa rağmen,bana sabah hiçbir şey olmamış gibi nasılsın diye sorman...Açıkçası böyle bir şeyle karşılaşmayı beklemiyordum,ki ben adını bile unutmuşken.Ben,özür dilerim...ve teşekkür dilerim..'' dedim saçlarımı örten şapkanın sabitliğiyle oynayan rüzgarı kovmak üzere saçlarımı arkaya toplarken.

"Neden özür diliyorsun?"

"Dakikalardır bir şeyler saçmaladığım halde hala kaçıp gitmek yerine benimle kaldığın için."

O an yüzümü rüzgardan kaçırmakla uğraşırken, tam anlamıyla denk gelmek istediğim kısım onun bende dinlenen göz bebeklerinin koyu kahverengi irisleri değildi.Birden çıplakmış gibi utanmama neden olmuştu bu raslantı.Hele ki hayata karşı,bu kadar yabancı ben için, başka bir yabancıyla olan bu soyutsal temas...Gözlerimi derhal irislerinden koparmaya hazırlanırken,adımlarıyla biraz daha yanıma geldiğinde,

''Sende bir şey var.'' dedi ''Bana derin derin nefes aldıran bir şey- ''

"Autumn!''

monacrómachHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin