yumuşak dehşet

102 8 3
                                    




''Gözyaşlarımdan biraz utanmıştım; ne var ki yeterince gerçektiler."

''Autumn...ben onu durduramıyorum,sürekli sayıklıyor.Çok korkuyorum Jooyoung-ah..''

Zihnimin içinde sandığım sesle gözlerimi açmaya çalıştığım sırada karanlık adamın hala odamda olduğunu anlamam bir oldu.En son burda odamın içindeydi ve bana doğru yürüyordu.Ama duyduğum kelimeler ona yakışmayacak kadar ilgi doluydu.Bir anda gözlerimi aralayıp hala odamda olup olmadığını kontrol ettim.Sabah olmuş ve her şey eski haline dönmüştü.Gördüklerimin hepsi bir rüya mıydı, diye düşünürken annem ağlayarak konuşmasına devam ediyordu.Az önce biri Jooyoung mu demişti?
Gözlerimi anneme çevirip yataktan fırladım.Neden onlarla konuşuyor üstelik bunu yalvarıyor gibi söylüyordu?

''Bırak şunu elinden!Sana onlardan yardım istemeni söyleyen oldu mu?'' diye bağırıp elindeki telefonu duvara fırlattım.Parçalar odanın belli başlı yerlerine dağılırken annemi kolundan tutup odamdan resmen sürükleyerek çıkartmıştım.Ben bu hale gelene kadar nerdeydiler,şimdi neden mış gibi yapıp vicdanlarını rahatlatmaya çalışıyorlardı?

''Hiçbirinize ihtiyacım yok benim.Hiçbirinize, def olun! Hayatımdan da benden de def olun!'' Kapıya sırtımı yaslayıp parmaklarımla saçlarımı acıtmaya başladım.Hiçbirini istemiyordum,beni yalnız bırakmakla dünyanın en doğru bildikleri yanlışını yapmışlardı.Artık kendimden başka hiçbir desteğe ihtiyacım yoktu.Kolumu açık bırakan ve dirseğime kadar kıvrılan bluzumu çekiştirip gözlerimi sildikten sonra yatağıma geri döndüm.Ne kadar silersem sileyim,gözyaşlarım yenileriyle yeniden gözlerimden düşmeye başlamışlardı,sonra da uykuya dalmışım.Uyandığım da akşam olmuştu.Bir an da böylesi vasat bir duyguyla uyanıp karanlığın rahmine uyanmak moralimi daha çok bozmuştu.Yerdeki telefon parçalarını gördüğüm de içimi muazzam bir pişmanlık kapladı.Annem çaresiz kalıp en yakın gördüğü insanları arayarak kızını o halde gören her annenin yapacağını yapmıştı. Autumn sen ne yaptın!

Hemen aşağıya koşup annemden özür dileyecektim.Odamdan çıkıp merdivenlerden indiğim de bütün evin karanlık olduğunu görmem bir oldu.Tekrar yukarı çıkıp annemin odasına baktım,yoktu.Gitmiş olamazdı, ama nerdeydi?

Aşağıya inerken mutfakta yerde bir şey gördüm.Adımlarımı hızlandırıp geçtiğim her yerin ışıklarını yakarak mutfağa girdiğim de annemi yerde buldum.Hareketsiz bir şekilde öylece yatırıyordu.Daha yanına yaklaşamadan olduğum yerde donup kaldım.Yaşıyor muydu...

Tanrım lütfen, özür dilerim annemi bana bırak.

Gözlerime istila eden yaşlar artık sığmadığın da görüntü bir anda buğulanıp tekrar eski haline döndü.Annemin yanına gidip başını kucağıma çektim.Gözyaşlarım yüzüne damlıyordu.Uzanıp bileğini kontrol ettim,nabzı atıyordu.Üstümdeki şoku en aza indirgediğim de başını yavaşça yere bırakıp telefonumu aramaya başladım. Ambulansı aramam gerekiyordu.

''Mahvolma sırasının sende olduğunu söylemiştim Autumn. Asıl şimdi başlıyoruz,önce annen sonra da o çok övündüğün aklını kaybedeceksin.Ben de bunu keyifle izliyor olacağım.''

''Kes sesi, gerçek değilsin.Def ol git hayatımdan.Annem...o ölmeyecek anladın mı beni ölmeyecek!''

Karanlık adam kahkahalarla evin için de ya da zihnimin herhangi bir boşluğunda sessizce kaybolduğun da telefonumu bulduğum gibi ambulansı aradım.Kısa bir süre sonra zaten hastahanedeydik.Doktorlar annemi odaya çektiklerinde, ben her zamanki gibi kapının dışına itilmiştim.

monacrómachHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin