death embryos

160 10 3
                                    


GEÇEN 5 GÜNÜN ARDINDAN;

"Dilim şeklinde bir parça, başının arka kısmından kesip çıkarılıyor.Güneş o boşluktan içeri bakıyor ve onunla birlikte tüm dünya.Bu O'nu sinirlendiriyor, yaptığı işe olan dikkatini dağıtıyor, üstelik oyunun dışında bırakılanın özellikle kendisi olması sinirine dokunuyor.Bir sonraki gün tutukluluğun değişmeden sürmesi, hatta daha da sıkılaşması, hatta hiç bitmeyeceğinin kesinlikle belirtilmesi bile, kesin özgürlük önsezisinin yürütüldüğü anlamına gelmez.Aksine, bütün bunlar kesin özgürlüğün zorunlu bir ön koşulu olabilir."

Franz Kafka... Umutsuzluğun ve sevginin bütün kalıntılarını yaşatmak istediğim yazarlardan biri.Garip bir şekilde hayatla bağdaştırdığı bütün aforizmalar benim için yemekten asla kaçınmayacağım bir ögün niteliğinde.Bu nedenle mi bilinmez,kendimi sürekli soğuk bir kış günü gökyüzünde yorgunca uçarken ansızın bir camın önünde ekmek kırıntısı bulan ve sürekli birkaç kırıntı bulmak umuduyla hep aynı pencereye konan sadık bir kırlangıç gibi hissetmeme neden oluyor.

Bu düşünceler eşliğinde kitabı kapatıp gözlerimi,renklerinin çoktan solduğu yapraklara çarpan yağmura dikmiştim.Artık Eylül ayına girmek üzereydik,haliyle sonbahar gittikçe belirginleşmişti.Eylül kimi insanlar için hüzün demekti,.,ama hüzne arada sırada rastlayanlar için Eylül'ün varlığı hiçbir şeyi değiştirmezdi.Eğer hayatınız bütünüyle hüzünle kaplanmışsa,ne yaparsanız yapın bu zarı yırtmak imkansızdır ve bütün çabalarınız ruhunuza kaymakta olan bu karamsarlığı yıkayamaz.Bir çeşit hastalık gibi damarlarınızda yürür,yürür ve yürür...Çaresini asla bulamazsınız;çünkü sizi iyileştirecek tek şey ölümün ve ruhun teninizden koptuğu o kutsal ayrılıkta gizlidir.Kısacası Eylül ben ve benim gibiler için basit bir mevsim formalitesinden başka bir şey değildir,ölüdür,öldürülmüştür.

Son 5 günde bitirdiğim onlarca kitabın ardından artık cümlelerin dudaklarımın arasından düşmesine engel olamıyorum.Annemin beni bana bıraktığı günden beri,yalnızlık ve sessizlikle bakışıyorduk.O gözlerini gözlerime sıkıyor ben kaçırıyordum.
Komik ama daha acısız...daha katlanılabilir.Birkaç gün sonra zaten artık vücudunuzdaki kanın medcezir etkisi altına girmesiyle çekildiğini ve bu sebeple, uykunuzun saçlarını çekiştirdiğini hissediyorsunuz.Sonrasıysa, gün daha sabah fanusuna doğmadan yarım yamalak bir kaç uyku seansından sonra uyanmakla ve gözlerinizi pencereden dışarıya bırakıp hayatı ve sizin bu hayattaki işlevinizin ne olduğunuzu düşünmenizle geçiyor..Bu günlerde genelde ve sürekli kendi kendime tekrarladığım bir cümle var; 'ben kaybolmuşluk duygusu kadar korkuncum'

Belki,,ama çok nadir ki artık,o kadar ve o kadar yalnız ve ıssız kalmışsanız, kirpiklerinizin önünden geçen halisünasyon ağrılarına rastlıyor ve gerçekliği hakkında teoriler üretmeye başlıyorsunuz...Ve son aşama olarak,beyninizde sürülerce böcek sanki bütün kızgınlığıyla hızını alamayıp etinizi dişledikten sonra  kopardığı parçaları çiğnemeden başınızın içine tükürüyor ve sizden yeniden taze bir ısırık alıp beyninizi paramparça diyor.
Ve siz artık,çıldırmamak için sıktığınız eklemlerinizin cinayetiyle sarsılıyorsunuz. İşte o anda-her zaman değil-bazen, Tanrı'nın iniltilerini duyuyorsunuz..

monacrómachWhere stories live. Discover now