the sleep of reason produces monsters

150 10 8
                                    

'Sanki okyanusun derinliklerine bırakılan cam bir kürenin içindeymişim gibi,kürenin içinde ne kadar çırpınırsam çırpınayım, yüzeye çıkmam imkansız.'

Acı vücudumun içine kıvrılarak çoğalmaya devam ettikçe,içinde bulunduğum gerçekliğe inancım o kadar azalıyordu.Sadece uyumak istiyordum...milyonlarca ışık yılı kadar uyumak. Bütün eklemlerimin içine işleyen acı dayanılmaz sancıyla bağırıyordu.Tanrı'nın acısız olmadığını ileri sürdüğü ölümün fısıltılarını duyar gibiydim.Eğer ölmek üzereysem de şu an olmalıydı,çünkü haddinden fazla acı çekiyordum.

Her ne kadar tensel ve etsel bir acı olsa da burnumun eteklerinde raks eden yağmur kokusu,böceklenen beynimin kaosunu ayinsel senfoniye dönüştürüyordu.Ciğerlerimin birbirine geçen etlerini sakinleştiriyor ve her şeyi yoluna koyuyordu.Bir kokunun sizi alıp başka yerlere götürmesi olağandı,şu an bunu tek şey hariç bütün uzuvlarım için geçerli olduğunu söyleyebilirdim.Ama kalbim...kalbimi boğan ve basınçtan etrafa sıçrayan bu kanlı acının hiçbir iyileştiricisi yoktu.İçimde yalnızca onun haykırışlarını durduramıyordum.Ben ona şefkatle yaklaştıkça o küçük bir çocuk gibi hırsının geçmesini bekleyene dek ağlamak,ağlamak istiyordu...O an kapı gürültüyle açıldığında yalnız olmadığımı hissettim.Gerçeklikle hayalin arasındaki farkın anlamsız bir boyuta dönüştüğü zamandı bu.Hiçbir reaileteden emin olmam mümkün değildi.Gelen Tanrı olabilirdi,,, ya da ruhumu ait olduğu yere götürecek olan melek...
Bir süre sonra yanıma geldi boşluk.Yanıma geldi ve durdu.Etrafta kulaklarıma değen hiçbir ses yoktu.Sadece hareketlerinin varlığını hissedebiliyordum, vardı ama aynı zamanda kocaman bir boşluktu.

Kolunu önce boynumun koridorundan geçirip omzuma dokundu.Sonra diğer elini bacaklarıma sardığı gibi sırtımı zeminden ayırmıştı.Kontrol etmekte zorlandığım başım,o yürüdükçe kendi eksenin de belli belirsiz dans ediyor ve bağımsız bir şekilde tekrar düşme hazırlığı yapıyordu.Merdivenlerden nazikçe çıkmaya başlamıştı ki birden durdu. Neden durduğunu merak ettiğim sıra da ise, başımın daha fazla hareket etmemesi için beni kendine çekti.Sanki dakikalardır istediği buymuş gibi davranan sevgili başım,blöfüne son verip kendini o tanımsız boşluğun kalbine yasladı.
Birkaç adım sonra beni yatağım olduğunu varsaydığım yumuşak yüzeye bıraktı.Sanki benimle beraber o da yatmak üzere teşebbüs etmişti. O kadar yakındaydı ki,varlığının yüzüme olan yakınlığı nefesinin hücrelerinde atan telaşı görmezden gelmeme mani oluyordu.Kolunu yavaşça boynumdan çekip,diğerini de aynı şekilde yavaşça sıyırmıştı.
Yatağa bütünüyle uzanmamıştım, kıyafetlerim hala ıslak olduğu için üstünde oturur bir vaziyette durmaya devam ederken, aynı zamanda başımı kontrol etmeye ve tüm gücümle mukayet olmaya çalışıyordum. O sıra da boşluk geri dönmüştü.Elleri tereddüt etmeden ıslanan kazağıma gitmişti.Eteklerinden tutup yukarı kaldırmaya çalışmıştı ama sonra durakladı.Eğer ölüm için geldiyse kazağımın çıkıp çıkmamasının ne önemi vardı?Ben kazağım olmadan da ölebilirdim.
Boşluk,kaldığı yerden devam edercesine kıpırdanmaya başladığında aklıma gelen ilk büyük boşluğun adıyla seslendim ona.

''Baekhyun?''

Kelimeler dudaklarımın arasından çıkmamak ve daha fazla uyumak istediklerini yalvarırken.

''...''

''Neden burdasın?''

''Burda değilim Autumn.''

''Hayır, burdasın işt-''

''Değilim!Sadece hayal görüyorsun.''

monacrómachWhere stories live. Discover now