kelimelerin ışıklı yıldızlar

150 11 0
                                    

'' Görünümde ışıklı yıldızlar oynuyor \ yeryüzü, yükseklikte kendini tekrarlıyor \ ve gökyüzü kuyuları ilişki bağlantılarına dönüşüyor ''

Yol boyunca ikimiz de konuşmadık.Yaşanılan bir kaç gün içerisinde yeterince konuşulmuştu ve biz yenilerini eklemek için tam anlamıyla; yorgunduk.

Baekhyun yalnız eve yaklaşırken, annemlere yeterince merak ettikleri için haber vereceğini ama nerde olduğumu açıklamayacağını söylerken her ne kadar istediğim bu olmasa da,haber vermesini kabul etmiştim.Belki onunla olduğumu bilmeleri; ...bilmiyorum.

Baekhyun kapıyı açıp girmem için geriye çekilirken göz temasından kaçınarak içeri girdim.Her zamanki gibi duygu değişiminin içinde giymem gereken asıl ve doğru maskeyi arıyordum.Birkaç saat önce ona sarılmışken şu an beni görmemesi için olduğu her yerden kaçmaya çalışıyor,denk gelmemek için bütün ters seçenekleri birer birer deniyordum.
Onu geçip oturma odasına yönelirken holde bıraktığım montumun sıcaklığı yerini üşümemi sağlayacak soğukluğa bırakmıştı.Saatlerdir ıslak kıyafetlerle ordan oraya hareket etmekten üşümeyi unutmuştum.Kollarımı çaprazlayıp omuzlarımı sıvazlamaya başladım,belki bu sayede üşümeyi biraz olsun unutabilirdim.Ben nasıl ısınabilirim'i düşündüğüm sıra da, Baekhyun odasından üstünü değiştirmiş bir şekilde bana doğru gelirken bir yandan da havluyla ıslak siyah saçlarını gıdıklıyordu.O an neden gözümü kırpmadan ona baktığımı bilmiyordum.Sadece dalıp gitmiş olabilirdim.Kendime geldiğim de onu bana bakarken buldum,sıvazladığım kollarıma bakıyordu.

''Üşüyor musun ?'' dedi,gözlerine düşen siyah saçlarını başıyla yana dağıtırken.Üşüyordum ama bununla baş edebilirdim.

''Hayır.''

''Yalan söyleme Autumn kuş gibi titriyorsun.'' deyip yeniden odasına döndü. O sıra ellerimi öne uzatarak titreyip titremediğimi kontrol ettim.Tamam biraz,yani çok az titriyor olabilirdim ama-

''Bunları giyebilirsin,titremeni geçirecektir...Tereddüt ettiğini burdan görebiliyorum Autumn,giy bunu; yoksa hasta olmanı başka türlü önleyemem.''diyerek yanında getirdiği siyah balıkçı yaka kazağı bana uzattırken,diğer eliyle saçlarını kurutmaya devam ediyordu.Benimkilerin akıbetini düşünmek bile istemiyordum,şu an bir cadıdan farksız olduğumun üstüne kalıbımı basabilirdim.Hiçbir saç,saatlerce yağmurun altında ıslandıktan sonra biçimli ve hacimli haline geri dönemezdi.Ayrıca ben bir başkasının özel eşyalarını kullanabilen biri değildim.Yani daha önce buna hiç ihtiyacım olmamıştı,şu an için bu benim için tamamıyla garipsenecek bir durumdu. İlk defa bir erkeğe ait kıyafet giymek zorunda bırakılıyordum.

Mantık ve ihtiyaçlarım birbiriyleriyle savaşırken, sanırım üstümdekilerin o kadar kolay kurumayacağı kanısına varmak en sağlıklı seçenek diye düşündüm.Yapacak bir şey yoktu.
Baekhyun'a doğru uzanıp 15 dakikadır elinde tuttuğu kazağı aldıktan sonra banyoya çıktım.Biraz büyük gelmesi dışında herhangi bir pürüz yoktu.Salaş kazakları her daim sevip, içinde kaybolmaktan hoşlandığım için sevdim bile diyebilirim.Sadece fazla Baekhyun kokuyordu,daha doğrusu parfümü aşırı şekilde kazağa sinmişti.

Banyodan çıkmış merdivenlerden inerken Baekhyun'la göz göze geldik.Elindeki telefonla uğraşıyordu.İndiğimi gördüğün de telefonu karşısındaki masanın üzerine bıraktı.

''Kazak yakışmış.'' deyip güldükten sonra çaprazındaki tekli koltuğu gösterip ekledi.''Gel...biraz konuş benimle.''

Sesi sakin,net ve kırıktı.Bir şey söylemeden dediğini yapıp koltuğa geçtim.Yüzü dışında her yere baktığım için,dudaklarının arasından kaçan ve gürültüyle verdiği nefesini duyabilmiştim sadece.Devamında bacaklarımı karnıma çekip yeterince cenin olmak adına iyice büzüştüm.O sırada Baekhyun ellerini hafif araladığı bacaklarının üstüne konumlandırıp parmaklarını birbirine geçirirken öne eğilmeyi ihmal etmemişti.Ona bakan gözlerimi yakalayıp,irislerine çizimini sürdürürken az önceki yavaş,kutsal ve sakin bir tınıya konuşmaya başladı.

''Nerden başlamalıyım bilmiyorum.Belki de itiraf etmek için fazla yabancı olduğumu hissediyordumdur sana ama önemi yok.
Seni çok kırdım, ve sen çok fazla kırıldın.Bunların hepsi benim;biliyorum evet biliyorum.Bakışlarındaki kırıklık,vücudundaki izler,ruhundaki can çekişmeler...daha fazla sayamam ama biliyorum Autumn.Dostluğumuzu bitirecek kadar kör olduğumun da farkındayım.Ama sen...sen,sana bunları yapmamam için bana hiçbir neden vermedin.Hiçbir zaman bunu yapmadın.Sen hep içine kapanıktın,yıllarca kendine ve dünyaya kapanık yaşadın.Bana hep cümlelerden ve kelimelerden beslendiğimi söylemiştin,hatırlıyor musun?
Peki ya sen Autumn? Asıl seni anlamak için olmayan cümlelerine değil,gözlerinde sakladıklarına bakmak gerek.
Güçlü ve cesaretli biri gibi davranırken insanların gözlerinin içine baka baka rol yaptığın da,aslında ruhunun içinde 'yalnız ve tek başına' hasta bir kalbi iyileştirmeye çalıştığını fark etmediğimi mi sanıyorsun? Ben ne yaşanırsa yaşanmış olsun,her şeye rağmen seni-"
O sıra da cümlesi telefonuna gelen bildirim sesiyle kesildi.İkimizde aynı anda telefona dönmüştük.Mesaj sevgilisindendi.
Normalde bu konulara her hangi bir merak duymasam bile refleks olarak gözümün telefona kaymasını engelleyememiştim.Bu bir anda suçluluk hissetmeme neden olmuştu,sonuçta beni ilgilendiren bir şey değildi ve ne olursa olsun bakmamam gerekiyordu.Baekhyun telefona uzanıp mesaja bakmadan ekranı kapattı ve tekrar bana döndü.Aramıza döşenilen bütün dikkat bir anlık kıpırtıya dağılmış ve bizden başka her yere yayılmıştı.Söylediklerinde haklı olabilirdi.Ben bazı şeyleri fazla derin yaşıyor ve öyle kabul edilmek istiyordum.Ama çoğu zaman yetmeyen veya insanların yetiremediği,eksik kaldığı çok fazla şey vardı.Baekhyun da eksik kalanlar arasındaydı.Evet bir şeyler hakkında mahçup ya da pişmandı ama bende ki yıkımını onaracak kadar değildi.Dostluğumuza ya da varlığına duyduğum yakınlığın köklenecek kadar güçlenmesi yıllarıma mâl olmuş ama kısa sürede ve tek celseyle inceldiği yerden kopmuştu.
Kısacası ne söylerse söylesin sarsılan güvenimin moraran ve ezilen teninin onarılmasına yetmeyecekti.Kendimi tanıyordum,yetmeyecekti.Dönüşümüme engel olmak,yeniden iyileştirebilecek kadar olağan ve imkan dahilinde değildi.
Yüzüme nerde kaldığını ya da ne söyleyeceğini düşünüyormuş gibi bakması,hali hazırda ona söylemek için tam zamanını beklediğim cümlelerime istediği aydınlığı bahşetmişti.Ona sadece tek cümle edecek ve belki cevabını yıllarca bekleyecektim.Aramızdaki soğukluk daha fazla çoğalmadan aynı tonla konuşmaya başladım;sakin,kırık ve fısıltıyla.

"Neden beni hep deniz diplerinde tutuyorsun ?"

Hiçbir şey söylemedi.Yalnızca ciğerlerine sunduğu derin ve pürüzlü nefesini duydum.Ve bir kaç bakış intiharıyla gece bizi yıldızlarca uzağa sürükledi...




*bölüm bilinçli olarak kısa tutulmuştur.:;,.,,dilerseniz iyi okumalar*

monacrómachWhere stories live. Discover now