O/6

4.1K 356 64
                                    


Nefes alıyordu.

En önemlisi yalpalamadan yürüyordu. Sanki ayağında ki sakatlık birden gitmişti ,ya da hastanede ki kadının ona yaptığı uyuşturucu iğne böyle olmasını sağlıyordu. Kendi kendine kıkırdadıktan sonra ayağında ki aksaklıkla beraber daha hızlı yürümeye başladı. Onun için sadece nefes alması önemliydi. Koşması değil. Uzun da olsa gideceği yere varacaktı, o öyle hissediyordu.

Hedefi tam karşısındaydı ve durmaksızın yürümek istiyordu. Harabeye biraz daha yaklaştıktan sonra topallayan bacağına ellerini koydu. Yere çömelerek ağrıyan bacağına baktı. Aklı yerindeydi. Soğuk hava hasta elbisesinin içinden giriyordu. Çıplak vücudunu uyuşturan havyı dinliyordu sessizce. Dişlerinin bile uyuştuğunu hissediyordu. Göz kapaklarını her kapattığında canının yanması normal miydi?

Bacakları soğuktan uyuşuyordu.

Ölmesine ramak kalmıştı.

Sonunda bitti diye düşündü.

Doğrulduktan sonra nefeslerini ard arda hızla verdi. Gecenin karanlığında dudaklarından çıkan nefes gri dumana dönüşüyordu. Çıplak ayakları ile düz yolda canı yansa da yürümeye devam etti. Az yağan kardan ve soğuktan buz tutan asfaltta ki her adımında biraz daha zorlanıyordu. Her adımında hedefine daha da fazla yaklaşıyordu , fakat bu yolda ölmesi bir olasılıktı. Ölürse o kızacaktı.

Yürüdüğü yola da pek fazla ışık yoktu. Zifiri karanlığı avucunda tutmak istedi; Bir daha hiç salmamak, karanlığı insanlığa vermemek , onu kendine saklamak istedi. Tıpkı hedefinde onu bekleyen insana yaptığı gibi. Bir kaç adımdan sonra kafasını yukarı kaldırdı. Sağ elinin işaret parmağını havaya kaldırdı. Gökyüzünde ki yıldızları parmağının ucunda hissetmeyi öğrenmişti. Ve ona , bunu öğretenin yanına gidiyordu.

Elini geri indirerek yürümeye devam etti. Ayağına batan bir kaç kuru çalının acısını fazla hissetmiyordu. Odağında olan şey sadece o harabeydi. Adımları azaldı, nefes alışverişleri çoğaldı.

Hedefi ona iki adım, iki merdiven uzaktaydı: Gelmişti, başarmıştı.

Eski ahşap evin önüne gelince durdu. Burayı unutamazdı , kafasının içinde ki ses her saniye burayı hatırlatırken unutamazdı. Gözlerini kapatarak boynunu geriye doğru eğdi. Kazanmanın keyfini yaşıyordu.

Sesler yoktu.

Onu terk etmişti. Şimdilik...

Kafasını kaldırdı. Yana eğerek etrafa baktı. Yine kimse yoktu. Çıplak ayaklarını çürümüş tahta medivenlere yöneltti. Çıtırdayan tahta merdivenin üzerinde ki paslanan çivilerin üzerine bastı. Topuğundan giren çivinin üzerinden ayağını çekip bağırdı. Bu sokakta onu kimse duyamazdı. İşine gelmişti.

Gözlerinden sızan yaşla birlikte bir iki adım daha attı ve tahta kapıyı ittirdi. Alt dudağını ısırıp evi titretecek kadar hıçkırdı. Sağ bacağını bu sefer hiç hissetmiyordu. Çivinin battığı yerden akan kanları, ayaklarını sürümesi ile topuğunda ki derilerin kalkmasını hissetti.

Onu görüyordu.

Ona daha da yaklaşıyordu.

Onun nefes almadığını bilmiyordu.

Dudaklarından bir gülümseme yükseldi. Neredeyse kahkahalar ile gülüyordu. Onu gördüğüne seviniyordu. Ölü olduğunu bilmese bile.

Yavaşça gözlerini silerek annesinin yanına gitti ve sakince yanına oturdu. Yavaşça elini annesinin çürümeye başlayan mor yüzüne götürdü.

Olanaksız |Lanet Serisi 1|  #Wattys2020Where stories live. Discover now