[8]

866 121 24
                                    

"İçelim. Söz veriyorum, hiçbir şeyi hatırlamayacağım."

~

Herzaman geldiğimiz sokağa vardığımızdan beri hiç gülmedi, dalga geçmedi. Ciddiydi.

Ne içtiğimizi bilmiyordum. Tedirgindim ama O'na ayak uydurmaya çalışıyordum. O benim aksime 'rahattı.'

Sokak, loş bir ışık ile aydınlanıyordu.
Bunu daha yeni farketmiştim, yüzlerce kez burada bulunmama rağmen... Detaylar, bu gece tuhafça dikkatimi çekiyordu.

Yerde boş ve dolu şişeler bulunuyordu. Boş şişelerden sadece birisini ben içmiştim. Diğerleri O'na aitti.

Kötü alışkanlıklar O'nu rahatlatıyordu. Belki de bağımlı olmasının sebebi buydu.

Mor saçların tonu biraz koyulaşmış, yeni boyatılmıştı.

O'na morun çok yakıştığını söylemiş miydim?

Görüşümün bulanıklaşıp, kaydığını farkettiğim zaman bana baktı. Gülmedi, dalga geçmedi. Dikkatlice inceledi. Önce gözlerimi, sonra yüzümü...

Bir şey olmuştu. Ya da bir şeyler. Fakat her zaman olduğu gibi bana anlatmamıştı. Kendi içine atmış, orada fırtınalar kopturup, tekrar eski hâline dönememişti. Bu sefer başaramamıştı.

Uzun zaman sonra ilk kez onu bu hâlde görüyordum. Tuhaftı ya da sadece alışkın değildim.

Oturduğum yolda sürünerek yaklaştım O'na. Gözlerini hiç kaçırmadan beni izledi. Şuan yaptığım şey ve görünüşüm komikti ama gülmedi. Gerçekten, bu durum O'nun için normal değildi.

"Ne oldu?"

Gözlerini gözlerimden çekti, omuzlarını silkti. Ardından şişesinden bir yudum daha aldı.

Güldüm, iyi geldi. Zaten bazen en iyi şey gülüp geçmek değil midir? Ama ben geçemedim, gülüşüm ile olayın üzerine yapışıp, yarasını deştim.

Yaşadıklarımızı unutamadım. Unutamazdım. En çokta bu acıtıyordu. Şuanda bana hiçbir şey yaşamamışız gibi davranması, çok acıtıyordu.

"Hiç her şeyi unutmak istedin mi?"

"Evet." Acı doluydu sesi, acı doldum.

Omuzlarım düştü. Birkaç saniye bir şey diyemedim.

"Eğer her şeyi unutursan, şuanki benliğini de kaybetmez misin?"

Yerdeki gözlerini, gözlerime ulaştırdı.

"Sorunda şu; şuan olduğum kişiyi hiç olmak istemedim."

Pişmanlık sezdim. Sesinde, bakışlarında, kelimelerinde...

Şişeyi tamamen bitirdikten sonra cebinden sigara paketini çıkardı. İnce parmaklarının arasına bir tane aldı ve paketi tekrar cebine koydu. Sigarayı yaktı ve dudaklarına götürdü.

Sigaranın dumanı endişelerine ve korkularına, sigaranın kendisi ise ruhuna benziyordu. Derince dumanı içine çektiğinde endişelerini ve korkularını en yüksek seviyede hissetti. Ardından dudaklarının arasından dumanı bırakması ile endişelerinden ve korkularından kurtuldu. Onlardan kurtulurken ruhuda küçüldü, kaybolmaya başladı.
Eğer O, ruhunu kaybetmek isterse, izin vermezdim. O yüzden ruhunun yok olmasına izin vermedim.

Dudaklarının arasından kısa sigarayı alıp bileğimin içinde söndürdüm. O vazgeçerse, hâlâ ben O'nu bileklerimde yaşatacaktım... Ben vazgeçene kadar.

Acımadı. Bileğimin içindeki yanığa baktım. Kötü gözüküyordu. Ama anlamı büyüktü. Yanık izinin geç geçmeside belki de en büyük avantajımdı.

Yüzümü kaldırdığımda dibimdeki yüzü ile hafifçe kıpırdandım. Karşıma oturmuş, yanığa bakıyordu. Kafasını yanığa yaklaştırıp tam üzerinden öptü. O an acıdı yanık, o an ölecek gibi oldum.

 nothing | jeongcheol ✔Where stories live. Discover now