Büyücülüğe Anlar Kaldı

11.3K 255 315
                                    


(Lütfen Okumaya başladığınız tarihi yoruma yazarsanız ve hikaye
İle ilgili yorum yaparsanız minnettar olurum.)

Surbern ve Oner, safir kakmalı altın avizelerden yayılan büyülü alevin ışığının doldurduğu koridorda yürüyordular. Konuşmaları, ayak seslerine, ayak sesleri de asalarının seslerine karışıp yankılanıyordu.

"Artık bitti, bitecek," dedi Surbern.

Oner, mutlu gözlerle ona baktı:

"Kurtuluş günü. Tam sekiz yıl oldu burada kaldığımız."

Surbern derin bir nefes aldı, gözlerini koridorun sonuna dikti. Karanlığın içinde parlayan büyülü alevin yansımalarını izledi. Büyülü alevi ilk kez köylerine gelen bir gezginde görmüştü. Ve o günden sonra, o gezgin hayatından sekiz yılı alıp, onu bu konağa getirmiş ve büyü yapmayı öğretmişti. Birden buraya ilk geldiği zamanı hatırladı: Dokuz yaşında, kendi yaşıtı iki çocukla beraber köyünden kopmuş, bu garip konağa gelmiş ve sekiz yıl boyunca büyü denen şeyi öğrenmişti: Yakalamasını, yaratmasını... Artık iyi bir büyücü sayılırdı Surbern. Bir çok yaşlı büyücünün yapamadığı büyüleri bile yapıyor, asasında bir çok ustanın bulundurmadığı büyüleri bulunduruyordu. Bunda ustası Natrador'un etkisi büyüktü elbette.

"Natrador," diye belli belirsiz fısıldadı düşünceleri arasında.

Oner arkadaşını hayaller aleminden uyandırarak:

"Ne olmuş Natrador'a?" diye sordu.

"Ona çok şey borçluyuz," dedi Surbern. "Bunu düşündükçe ondan ayrılmak zor geliyor bana."

Oner burun kıvırdı, asasını bir sopa gibi çevirerek:

"Aileme kavuşmak varken, neden onla kalayım ki," dedi.

"Acaba, ailemden ölen var mıdır?" diye sordu Surbern. Sonra avizelerdeki büyülü alevlerin dansını izlemeye daldı. Gümüşi ateş bir sağa yatıp mavileşiyor, sonra sola yatıp kızıla boyanıyordu, bir an söner gibi oluyor ve bir anda parlıyordu. Sonunda durgunlaşıyor, gösterisini bitiren bir dansçı gibi başını eğip selam veriyordu.

"Bunu hiçbirimiz bilmiyoruz," dedi Oner ve hafiften bir ıslık tutturdu: en sevdiği şarkının melodisini, bazı yerleri yanlış olsa da, çalıyordu. Kısa süre sonra Surbern de katıldı. Ayak sesleri ve melodi birbirini tamamlayarak koridorda yankılanıyor ve güzel bir uyum oluşturuyordu. İki kafadar da bunun farkındaydı: Asalarını yere vurarak ve seslerini yükselterek ıslık çalarak ilerlemeye devam ettiler. Koridorun sonundaki kapıdan geçtiler ve sağ taraftaki tahta merdivenleri yavaş adımlarla çıktılar. Merdivenler ilk günkü gibi korkutucu bir gıcırtıyla karşıladı onları. İlk geldikleri bün büyük bir korku uyandırmıştı merdiven onlarda: çökecek diye korkmuş, birbirlerine sıkı sıkı tutunmuşlardı.Şimdi o anlarını hatırlayınca suratlarına eskiden kalma bir gülümseme gelip kondu.

"Köye dönünce ilk işim yeni büyüler yakalamak olacak. Kesin bizim oralarda çok iyi büyüler vardır," dedi Oner tombul suratındaki teri pelerinine silerek.

"Ben de katılırım," dedi Surbern. Bir an döndükleri zaman geldi aklına: Önce evine kavuşmanın sıcacık mutluluğu doldu içine; ama sonra buradan ayrılacağını düşünerek duruldu. "Ama asıl işim kendime bir ev yapmak olacak," dedi. "Ben de bundan sonra yanıma istekli çocukları alıp büyü öğreteceğim. Hem de evlerinin yakınında. İstedikleri zaman evlerinde kalacaklar, istedikleri zaman bende."

"İyi fikir."

Merdivenleri çıktıktan sonra, sağ taraflarındaki kanatlı kapıyı geçerek geniş bir koridora daha çıktılar. Artık ikinci kattaydılar. Burası alt kattan daha ferah ve güzeldi; pencereleri büyük ve perdeleri genellikle açıktı. Burayı ilk günden beri daha çok severdiler.

Ölüm MelekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin