Dipten Gelenler

339 29 1
                                    

Gren uykusuz bir gecenin ardından hızlı bir güne hazırlanıyordu. Bu gün şehirden bir gemiyle ayrılıp, Karanlık Krallığa doğru yola çıkacaktı. Ama önce karnını doyurmak için şehir meydanındaki güvenilir bir hana gitti. Cebinde hala kırk altını vardı fakat çantasını ikinci kez kaybetmişti. Handan içeri girdi ve içerisinin dolu olduğunu gördü. Düzenli ve temiz bir yerdi burası, masaları temiz ve sağlamdı. Hanın duvarlar ozanların şiirleriyle donatılmıştı. Hepsi de özenle bir tahta plağa işlenmişti. Tavandaki koca avizeler ise hanın ihtişamını tamamlıyordu.

Gren bir masaya oturdu. Bir süre sonra genç bir çocuk yaklaştı yanına ve gülümsedi.

"Ne istersiniz efendim?"

Gren çocuğa baktı bir süre. Suratı pis, saçları dağılmış ve kollarında dayaktan morarmıştı. Ama çocuğun gözleri ve güzel suratı kendini gösteriyor, üstüne giydiği paçavralar ise vücut hatlarının düzgünlüğünü gizleyemiyordu.

"Efendim," dedi çocuk bir süre sonra.

Gren düşüncelerinden sıyrıldı ve çocuğa gülümsedi.

"Sıkı bir kahvaltı alayım."

"Emredesiniz."

Çocuk nazikçe selam verdi ve masadan ayrıldı. Gren bir süre boşça etrafına bakındı. Masalara oturmuş insanları süzdü : Karı kocaları, yeni sevgilileri ve sevgilerini yitirmemişleri gördü.

Ardından gözü duvarları süsleyen şiir dizelerine takıldı. Bir süre onları okudu. Bazıları hoşuna gitti, bazıları ise anlamsız geldi. Ama çaprazında duran, koca tahta bloğa yazılmış söz kalbini oynattı.

Ben iki kez öldüm : Birincisi sevdiğimi kaybettiğimdeydi, ikincisiyse ruhumu kaybettiğimde.

Gren sözü okuyup durdu bir süre. Her kelimesini tek, tek ezberlemek istiyor gibiydi.

"Ben iki kez öldüm bile. Birincisinde Lauren'i kaybettim. İkincisindeyse Suen'i," dedi sonunda ve başını masaya koydu.

"Yemeğiniz," dedi bir süre sonra çocuk. Gren doğruldu ve çocuğa gülümsedi. Çocuk karşılık verererek,

"Afiyet olsun," diyip ayrıldı.

Gren bir yandan yemeğini yedi, bir yandan Suen'i düşündü. Onu da kaybetmişti sonunda. Ve o da kendisi yüzünden ölmüştü, Tıpkı Treyny, Natrador, Oner ve Surbern gibi.

Gren yemeğini bitirdi ve ardından on altın vererek oradan ayrıldı. Otuz altını kalmıştı ve onunla da yolluk alacak ve bir gemi ayarlayacaktı.

Önce meydanın sonundaki bir dükkana girdi ve yaşlı bir kadından ekmek, tuzlanmış et, meyve aldı. Ardından bir çeşmeden matarasına su aldı ve nehir kıyısına doğru ilerledi. Şehrin taş sokakları arasından epeyce döndükten sonra yolunu buldu ve toprak yolu takip ederek limana vardı.

Limana vardığında bir çok gemi ve gemici rutin işleriyle uğraşıyordu. Biri bir kenarda halat örüyor, diğeri fırtınada neredeyse alabora olacakken kurtardığı gemisini tamir ediyordu. Bir diğer tarafta bir balıkçı, teknesindeki balıkları boşaltıyordu.

Gren gemilerin arasında bir süre döndükten sonra, aralarından en yaşlı gemiciye yanaştı. Yaşlı gemici, gemisinin yırtılmış yelkenini tamir etmekle uğraşıyordu. Gren yanına yaklaştı ve bir süre sessizce onu izledi. Sonra gemicinin onu fark etmesiyle konuştu.

"Merhaba efendim."

"Merhaba. Ne istiyorsun?"

"Ben bir yere gideceğim."

Ölüm MelekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin