Ateşten Savaşçı

822 48 25
                                    

Anka kuşu Karanlık krallığın üstünden uçarak geçerken Gren bütün orduları süzdü. Orkları, Trolleri, Kara elfleri ve diğer yaratıkları ; Hepsinden yayılan savaş naralarını dinledi.

"Lord Amelsis'in cehennem ordusu geri döndü!"

Gren Anka kuşunun üstünde onlara nefretle baktı. Kuşu hızlandırdı. Anka, önce denizi aştı, sonra şehrin, ormanların ve dağların üstünden süzüldü. Gren'in bildiği, bilmediği çok topraktan geçti. Kanlı ormandan, kızıl ateş dağından, Büyük Hepartes krallığından ve daha bir çok şehirden, köyden, kasabadan...

Gren bazılarına büyülenmişçe baktı. Bazıları ise canını sıkmıştı. Karanlık içindeydi bazısı, bazısı mutluydu.

"Böyle kalmalısınız," dedi Gren umutla.

O an Gren bir yanardağ gördü. Dağların ortasında, ağzında her türlü çiçeğin yetiştiği garip bir yanardağdı burası. Diğer yanardağlar gibi acımasız görünmüyordu. Kuşlar mağaranın ağzında tur atıyor, yaban keçileri ağzından içeri eğilip bakıyordu.

"Bilge Yanardağ!" dedi Gren sevinçle. "Natrador'un bahsettiği yanardağ. İnsanlara hayatlarında bir kez yardım eden yanardağ."

Gren yanardağı geçmeden önce iyice bakmak istiyordu ama Anka kuşu bir anda inişe geçti.

Gren şaşırmış ve korkmuştu. Kuşu çekiştirse de kuş onu dinlemeden yanardağın ağzından girdi. Gren o an notu kimin yolladığını anlatmıştı.

"Ateşten Savaşçı burada yaşıyor olmalı," dedi Gren kendi kendine.

Kuş yanardağın ağzından koca bir ateş cehennemine indi. Dar ve sıcak koridorlardan süzüldü bir süre ve soğuk bir yer çıktı karşılarına. Gren yanardağda böyle bir yer beklemiyordu. Fakat bu uzun sürmedi. Bir süre sonra bir lav gölünden geçti tekrar.

Gren etrafına bakıyor, Ateşten savaşçıyı arıyordu.

"Nerede olabilir?" dedi kendi kendine.

Anka kuşu sonunda derin bir çukurun içinde süzülerek karanlığın içinde parlayan bir taşın üstüne indi. Gren şaşkınca etrafına bakındı ve Ateşten Savaşçının yanına gelmesini bekledi bir süre. Fakat kimse yoktu.

"Nerede bu savaşçı. Söyle artık Bilge yanardağ."

O an Gren'in karşısındaki duvarda ateşten bir yazı belirdi :

Ateşten Savaşçıyı benim içimde arama. Asıl Ateş senin içindedir...

Gren sustu ve etrafına bakındı. Sözü bir an için düşündü, anlamamıştı. Arkasını döndü ve taşın etrafını saran alevlere baktı uzun süre.

"Evet!" dedi bir an sonra ve ayağa kalkıp onu bekleyen Anka kuşuna baktı. Hemen pelerinini çıkardı ve taşın etrafını saran alevlere daldırdı. Çıkardığında pelerin yanmaktaydı.

Gren hızla kuşun üstüne atladı ve bağırdı,

"Amelsis'in şatosuna!"

Kuş acı bir çığlık daha attı ve yeniden yükseldi. Geldiği yerleri tekrar geçmeye başladı. Koridorlardan, ateşlerin arasından geçti ve yaban keçilerini korkutarak yanardağdan çıktı. Havaya yükseldi. İçindeki ateşi hissetmişti Gren, acı vericiydi. Elindekinden daha çok yakıyordu onu.

Anka kuşu rüzgarın içinden geçerek köyleri, kasabaları, şehirleri ve kaleleri aştı. Dağların, ormanların, suların üstünden geçerek nehre vardı.

Gren'in ölümle yüzleştiği nehri hızla geçerek daha Krallığın dışında bekleyen gemilere binmemiş orduyu gördü.

"Zaman geldi!" dedi Gren ve elinde yanan pelerini sırtına geçirdi. Vücudu yanıyordu. Gren acı çekiyordu. Anka kuşuna baktı ; O da ateşten nasibini alıyordu.

"Sen de benimle yanacaksın. Ama küllerin tekrar var edecek seni," dedi Gren. "Ama ben öleceğim!"

Gren kuşun yönünü ordulara çevirdi, Asasını sıkıca kavradı ve ordunun arasına daldı. Ordu bir anda dağıldı. Hepsi Gren'in yolundan kaçıyor, ondan kurtulmaya çabalıyordu. Gren ise korkusuzca aralarından geçiyor, asasını savuruyordu. Orkları, Kara elfleri, Trolleri, büyü şövalyelerini ve diğerlerini aştı. Ardından binlerce karanlık yaratığı daha.

Sonunda gördü Amelsis'i : En arkada ejderhası üstünde bakıyordu Gren'e. Ayaktaydı ve asası elindeydi.

"Seni Yok edecek Ateş Savaşçısı geliyor Amelsis!" diye haykırdı Gren ve hızla Amelsis'e yöneldi.

Amelsis korkuyla bakıyordu ona. Gren iyiden iyiye yaklaşınca Amelsis'in üstüne atladı ; Amelsis korku ve şaşkınlıkla Gren'e baktı.

"Sen daha ölmedin mi?"

"Seni öldürmeden asla ölmem!"

Amelsis güldü. Gren bunu umursamadan asasını kaldırdı. Etlerindeki acı onu zorluyordu. Asasını Amelsis'in suratına doğru tuttu ; Amelsis asasına davrandı ama Gren büyülü sözleri fısıldadı,

"Sİ ONE TE MA!"

O an Gren'in vücudundaki ateş Amelsis'i sardı, İkisi de ateşin içinde parladı.

"Aptal!" dedi Amelsis. "Senin de sonun geldi."

"Ben zaten ölmüş olmalıydım. Hatırla!"

Amelsis'in ateşi yükseldi ve ateşten yılanlar halini alıp yayıldı. Gren'in ateşi ise havaya yükseldi ve ateş kuşlarına dönüşüp yükseldi.

Ateş kuşları dans ediyordu Karanlık Krallığın üstünde ; ateşten yılanlar yakıyordu adayı. Parçalıyordu Amelsis'in ordularını.

Küle çevirdi orduları ateşten yılanlar önce. Ardından büyülü kuleyi parçaladılar, adanın kendisini parçaladılar. Önce ikiye, ardından daha küçük parçalara...

Ve Ateş kuşları dans etmeye devam etti üstlerinde. Amelsis direnmek istiyordu ama asası çoktan kül olmuştu. Gren'se ona yapışmış ayrılmıyordu. Ölüm yanındaydı, Gözlerini kapattı.

Ölüm meleklerini gördü, dostlarını gördü, Gümüş Boynuzu, Simsakları, Büyücü konağını gördü. Suen'i gördü, Lauren'i, Erena'yı, annesini...

Gren gözlerini son kez açıp baktı ve üstünde bulunduğu küçük kara parçasından suya düştü. Ve Amelsis düştü ardından. Tıpkı onun gibi tiz bir ses çıkararak.

Bir çok insan havada süzülen ateş kuşlarına bakıyordu korkuyla. Hepsi orada

ne olduğunu merak ediyordu.

Ve o an bir başka kara parçasının üstündeki küller dağıldı. İçinden bir Anka kuşu çıktı. Küçücük, yeni doğmuş bir kuş. Kanatlarını kaldırdı ve uçmaya başladı. Süzülerek ve ateş kuşlarını da peşine takarak uzaklaştı.

Ve az önceki ölümcül ateş, geriye küçük kara parçaları, külleri ve tanıkları bıraktı...

Ölüm MelekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin