Erkek Avcıları

402 35 1
                                    

Dağların üstündeki ay, ovalara, vadilere ve nehirlere cılız ışığıyla selam verirken uyandılar. İkisi de bıraksalar daha bütün gece uyurlardı ama yolculuğa devam etmek zorundaydılar.

Uyku sersemliğini atlatır atlatmaz yola çıktılar. Artık Natrador'un konağına varmalarına az bir yolları kalmıştı.

Uzun süre bir taşlık yolda sessizce ilerlediler. Yolun kenarındaki otların hışırtısı bile korkutuyordu onları. Silahları hep hazır bekliyordı.

Bir süre sonra kısa yol olan, ağaçlığa girdikleri vakit ise her şey daha da zordu. Artık sıkışmış gibiydiler. Etraflarını saran ağaçlar, bazen önlerini görmelerini bile engelliyordu

"Dikkatli olmalıyız. Burası diğer yerlerden daha tehlikelidir," dedi Treyny.

"Farkına vardım," dedi Gren asasını daha da sıkarak. Onu hissetmek güven veriyordu.

Bir süre ağaç dalları arasından zorla ilerlediler. Bazen dikenli dallar yollarını kapatıyor, onlar da durup dalları temizlemekle uğraşıyordular. Sonra tekrar yavaş yavaş ilerliyordular.

"Bir ses duydum!" dedi Treyny aniden durarak.

Gren etrafı dinledi ama ağaçlardan gelen garip seslerden başka bir ses duyamadı.

"Ben duyamıyorum."

"İyi dinle," dedi Treyny kılıcını iki elinin arasına alarak. Bunu üstüne Gren'de asasını sıkıca kaldırdı ve Treyny'nin ilerlediği yere doğru yürüdü.

"Dikkatli ol," dedi Gren yutkunarak. Treyny kılıcı sıkıca kavradı ve hışırtıların geldiği dalların arasına zıpladı. O an garip bir yaratık dalların arasından yükseldi. Treyny'i yakaladı ve Gren'e doğru fırlattı.

Gren korkuyla kükreyen gri yaratığa bakıyordu. Koca, insana benzeyen gövdesi ; kısa gri tüylerle kaplıydı. İki ayağı üstünde duruyordu ve başında boynuzları vardı. Kafası tıpkı bir boğanınkine benziyordu.

"Bir minatour!" dedi Treyny. "Buralarda ne işi var bunun."

Garip yaratık kükredi, başını öne eğdi ve üstlerine doğru koşmaya başladı. Gren asasını yaratığa doğrultmuştu ama ne yapacağını bilemiyordu. Yaratık ayaklarını yere vura vura yaklaşıyordu. Gren'in düşünceleri allak bullak olmuştu.

"Hangi büyüyü yapmalıyım?" diye düşündü.

"Büyü işler mi?" diye düşündü sonra.

Ve bir an vücudunu saran ellerin arasında yere düştü. Bu Treyny'di. Onu kenara iterek kurtarmıştı. Şimdi de adı minatour olan yaratıkla savaşıyordu. Treyny bir elinde kılıcı, diğerinde ise belindeki mızrağıyla bu garip yaratığa saldırıyordu. Ama yaratık bütük darbeleri boynuzlarıyla karşılıyor ve ardından koca ellerini savurarak Treyny'i püskürtüyordu. Treyny bir an kılıcını yaratığın bacağına sapladı. Yaratık hafif bir yara almıştı ama delice bağırarak Treyny'e doğru koştu. Treyny artık saldıramıyor, kaçıyordu.

"Yardıma ihtiyacı var," diye düşündü Gren.

"Yardım edecek tek ben varım," diye düşündü sonra.

Yaratık Ağaçları parçalıyor, yeri ineleterek Treyny'i kovalıyordu. Treyny son çare olarak oklarına sarılmış, onları kullanıyordu.

"Yardım edip onu kurtarmalıyım," dedi Gren ve ayağa kalktı.

Treyny yaratığa o an bir ok daha attı ama ok yaratığın sert dersinine çarpıp sekti. Ve Treyny bir ok daha atmak için geri geri koşarken ayağı takılıp yere düştü. Minotaur dibine kadar gelmiş, vahşice kükreyerek onu yakalamıştı.

Ölüm MelekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin