~40.Bölüm~

21.4K 1.1K 380
                                    

Başını ellerinin arasına alıp kaldırıma oturmuştu genç adam. Utanmasa hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı belki de. O kadar pişmandı ki her şey için... Şimdi geri döndürülemez bir hata yüzünden annesi geri dönmüş de kendisi yüzünden tekrar kaybetmiş gibi hissediyordu.

Otobüs yola çıkalı dakikalar olmuştu...

Kendisine verilen Mucize'yi yine kendi elleriyle itmişti. Bu yüzden kendini asla affetmeyecekti. Onsuz yapamazdı ki... Evdeki varlığına, okuldaki varlığına, kokusuna, gülümsemesine, sevgisine, bakışlarına, her şeyine, en önemlisi de hayatındaki varlığına o kadar alışmıştı ki pişmanlıkla gözünden bir yaş yuvarlandı çenesine doğru.

Hayır! Öylece gitmesini izleyemezdi! Mucize'yi geri getirecekti. Gerekirse zorla kolundan tutup eve hapsedecekti ama kendisinden uzakta yaşamasına izin vermeyecekti. Evet, belki nankör ve bencil bir adamdı bunları istemekle fakat duygularını içinde yaşamaya çalışmaktan artık sıkılmıştı, yorulmuştu. Onu seven bir karısı vardı ve o da her koca gibi her zaman karısına 'seni seviyorum' deme özgürlüğünü yaşamak istiyordu artık. Ona istediği zaman sarılmak, istediği zaman saçlarıyla oynamak istiyordu. O günü hiç unutmuyordu. Mucize'nin kabus görüp korktuğu için yanında yattığı zamandı. Genç kız uyuduğunda kendisine engel olamayıp saçlarıyla oynaya oynaya uykuya dalmıştı. O saçların kokusuyla uyumak hiç olmadığı kadar güzeldi. Sonraki hangi gece o kadar huzurlu uyudu ki? Demek ki insan, ruh eşi yanındayken uyurken bile huzurlu olabiliyordu.

Başını önüne gömmüş, gözlerini yumup bunları düşünürken telefonunun çalması ise yüzünü kaldırdı yerden. Cebinden çıkardığı ekrana bakmasıyla sıkıntılı bir nefes verip aramayı cevapladı.

"Efendim baba?"

"Ne yaptın oğlum, aldın mı karının gönlünü?"

Umut tekrar sıkıntılı bir nefes verdi. Aldığı her bir nefes ise ayrı bir yakıyordu canını.

"Gitti baba. O gitti..." Sona doğru sesi kısılmıştı.

"Ne demek gitti oğlum? Nereye gider bu kız?"

"Muhtemelen babasının evine döndü. Ona olan hislerimi söylemem bile bir işe yaramadı baba. Mucize'yi ilk defa kararlı gördüm. Gözünü karartmıştı. Sanki o eski canlı Mucize'den eser yoktu ve buna ben sebep oldum." Yine sesi titremişti.

"Şu an çok kızgın, çok kırgın oğlum. Böyle davranması oldukça doğal. Ama sen pes etmeyip karının gönlünü alacaksın. Başka bir lüksün yok Umut, Mucize'ni geri al evlat. Yoksa havada kaparlar."diyen babası ile korkuyla kaşları büzüldü. Ya Mucize ondan boşanmaya kalkarsa, ya o Güney denen herifle olursa? Ya bir daha kendisine dönmese? O zaman ne yapardı? Ölürdü, tek kelimeyle ölürdü, mahvolurdu...

"Buna izin vermeyeceğim baba. Eve gidip eşyalarımı toplayacağım. Sonra da ilk otobüsle Gebze'ye gideceğim."

"Şimdi olmaz evlat. Şimdi gidersen işleri daha çok kötüleştirirsin. Kafasını dinlemesine, düşüncelerini toparlamasına izin ver. Şimdi gidersen seni dinlemez bile. Ona biraz zaman ver ki sakinleşmiş olsun. O zaman seni daha iyi dinler."

"Ama baba, ya geç kalmış olursam?"

"Şimdi kayınpederini arayacağım. Veysel bana Mucize'nin durumunu anlatır hep. Ben de uygun zaman gelince seni oraya göndereceğim oğlum, merak etme. Babana güven."

"Tamam baba. Umarım dediğin gibi olur. Tek istediğim Mucize'nin beni affetmesi. Sen nasılsın bu arada?"

"Affedecek oğlum. Allah'ın izniyle affedecek. Ben de yatıyorum işte sargı serum falan. Bir an önce taburcu olsam da çıksam şuradan."

ADI MUCİZE OLSUNWhere stories live. Discover now