sekiz

122K 7.1K 3.4K
                                    

Medya: Cem

🌈

Ilgaz'la beraber bu sefer ondan çıkan fikri uygulamak üzere spor salonuna gidiyorduk. Okul çıkışıydı ve bugün futbolcuların antrenmanı vardı. Bizim okul spor aktiviteleriyle çok içli dışlıydı, her yıl okullar arası müsabakalara katılırdık. Ben hiçbirinde yer almazdım ama Cem sayesinde çoğu spor dalını ve derecemizi bilirdim. Cem'in gönlümü çalan ilk etkeni futbol oynaması olmuştu. Başta ona hiçbir şey hissetmemiştim ama ne zamanki futbol oynuyorum demişti orada bir yakınlaşmıştık onunla... Kendisi okulumuzun futbol kaptanıydı. Onunla takıldığım zamanlardan çoğu futbol oynayan öğrenciyi tanıyordum. Ancak şu an futbolculardan çok basketbolcularla haşır neşirdim.

Şekil bir a: yanımda Ilgaz vardı.

Beraber spor salonuna iniyorduk antrenmanı izlemek için. Sırf Cem'i kudurtmak üzere gittiğimiz anlaşılmasın diye kalabalık gidecektik. Bu fikir de Ilgaz'dan çıkmıştı. Böylece kankilerini de çağırmıştı. Farkındaydım, iyi anlaşmamızı istiyordu ama onlar bana iyi gelmediği sürece kimseye iyi gidemezdim ben. Yapımda yoktu.

"Soner yine Filozof Atakan kılığına bürünüp bilmiş bilmiş konuşursa benimle, arkadaşın falan demem yolarım onun o kara saçlarını, söyleyeyim."

Söylediğime gülmüştü ama ben fazlasıyla ciddiydim. "Soner biraz karmaşık ve derin konuşmayı sever yani sana filozof gibi gelen tavırları onun genel ruh hali aslında. Ayrıca saçlarına yetişebilirsen yolarsın Niloş."

Elimin tersini karnına vurdum. Öksürmeye başladı. Oh olsun sana da hain Ilgoş. "Yetişebilirsenmiş." Ayağımdaki siyah kalın tabanlı spor ayakkabılarımı gösterdim. "Hepinizi tek topuğumla döverim ona göre."

Tek ayak üzerinde durduğumda dengem bozulmuştu kısa süreliğine de olsa. Ilgaz bunu fark etmiş, karnına yasladığı elini hızla koluma dolayarak olası bir düşme ihtimalime karşı tutmuştu beni. Refleksleri baya kuvvetliydi çocuğun. Bunun yanında kafa göz patlatmazdım ben. İyi, iyi.

"Tamam," dedi öksürüğü kesildiğinde. "Hepimizi döversin Nil reis. Şimdi lütfen iki ayağının üstünde yürü."

Ayağımı çoktan indirmiştim bile. Ona dil çıkarıp önüme döndüm, yürümeye devam ettim. Hemen arkamdan da o geliyordu. Kısayım ama ondan daha hızlıyım. Hıh.

Spor salonundan içeri girdiğimizde tribünlere doğru ilerleyip, en alt sıralardan birine oturduk. Oyuncuların görebileceği en iyi açıydı burası. Salon fazla kalabalık değildi zaten. Oynayanların sevgilisi ve arkadaşları vardı sadece. Bizim arkadaşlarımız (!) da çok geçmeden burada olurdu. Ilgaz ısrarla arkadaşlarının beni seveceğini düşündüğünden yan yana olmamızı istiyordu. Umarım ilk günkü negatiflik burada da yaşanmazdı.

Kapalı spor salonunda olduğumuz için normalde zemin basketbol ve voleybol için tasarlanmıştı ama hemen 2 kale koyarak sorunu çözmüşlerdi. Antrenman yapacak öğrenciler sahanın farklı yerlerine konumlanmış, spor hocamızın gelmesini bekliyorlardı. O sırada bizde çok uzağımızda olmayan, arkadaşıyla konuşan Cem'e bakıyorduk. Onu çıldırtacağımız anı kolluyorduk daha çok.

Sessizliğimizi bozan Ilgaz oldu. "Cem o yanındaki çocukla samimi mi?"

"Çağlar'ı mı diyorsun?" Başını salladı. "Evet, yakınlar. Ben haz etmediğim için sevgiliyken çok takılmazlardı ama artık ayrı olduğumuza göre her an dip dibeler. Ayrılmamıza Berfu'dan daha çok sevinen biri varsa o da Çağlar'dır."

"Sen çok sevmiyorsun sanırım bu çocuğu?"

"Yani karşılıklı birbirimizden haz etmiyoruz. Çok tuhaf davranışları var çocuğun. Tuhaf diyerek kibarlaştırıyorum, aslında tam bir yavşak. Dağa taşa yürüyor. Bir ara Cem'le o kadar yakınlardı ki ona yürüdüğünü bile düşündüm. Sevgili ayarlamaya çalıştım ona da yanaşmadı, ciddi ilişki insanı değilmiş beyefendi. Musallat oldu kaldı başımıza." Yaptığım hatayı fark ederek düzelttim. "Kalmıştı yani."

"Anladım."

Bakışlarımı onlardan ayırıp Ilgaz'a çevirdim. "Sen niye sordun Çağlar'ı?"

"Hiç," derken omuzlarını silkmiş, dudaklarını büzmüştü. "Belki oradan bize bir iş çıkar diye."

Güldüm. "Bak sen şu bukleli çocuğa. Güzel güldü diye utanan, en ufak yalanı bile söyleyemeyen Ilgaz şimdi milleti ayartıp oyunumuza dahil etmeyi düşünüyor."

Ensesini kaşıdı utana sıkıla. "Öyle demeyelim de..."

"Doğru söyle, ayarlarını bozdum."

Doğruyu söylerdi belki, aramıza başkaları katılmasaydı.

"Ilgaz'ı bozmak zordur," diyerek onun yanına oturan Soner'i gördüğümde gülümseyerek Ilgaz'ın kulağına eğildim. "Geldi bizim sürpriz yumurta."

Her konuşmamızda sağdan soldan sürpriz yumurta gibi çıkmasa bir tarafları şişecekti sanki.

Ilgaz söylediğim şeye benim aksime seslice güldüğünde, belediye çukurları gözümün önüne düştü yine.

Benim yanıma da Yüsra'nın oturduğunu hissederken ona başımla selam verip hemen sonrasında benden cevap bekler gibi bakan Soner'e döndüm. "Sevgilimi kendim yaşayarak tanımak isterim Sonercim, onun hakkındaki düşüncelerini kendine sakla."

Kaşlarını çattı. "Soner demen yeterli."

Keyifle gülümsedim. "Yoksa o mu demeliyim?"

Ilgaz aramıza girmek ister gibi başını öne çıkarıp bakışmamızı böldü. "Siz niye sürekli çocuk gibi didişiyorsunuz?"

Öyle bir şey yapmıyorduk bir kere. Yapıyor muyduk?

Elimi onun üzerinden uzatıp arkadaşını işaret ettim. "Başlatan şurada duran telefon bağımlısı, asabi, çatık kaşlı, kazma arkadaşın."

Soner'in mimiklerini aramızdaki Ilgaz yüzünden göremesem de alayla güldüğünü duyabilmiştim. "Benim hakkımda bu kadar detaylı düşündüğünü bilmiyordum."

Göz devirdim. O kadar hakaret ettim insan bir alınır be. "Sorma ya, çok düşünüyorum seni."

Hala göremediğim ondan alaylı bir cümle daha geldi. "Sen beni çok düşünme, alkalin."

"Ne dedi o bana?" Hızla Ilgaz'ın alnına üç parmağımı koyarak geri ittim ve karşıma aldığım Soner'e sinirli bir bakış attım. "Küfür mü ettin sen bana?"

Soner gıcık tebessümüyle bana bakmaya başladığında sinirlendiğimi çok iyi bilen Ilgaz hızla onu az önce ittiğim yerine geçti. Yani bukleleri yine aramızda perde görevi gördü. "Hayır Nil sakin ol, alkalin bir pil ismi."

"Yani?"

"Yani..." diye mırıldandı. Elini yukarı kaldırıp iki parmağının arasında ortalama bir pil kadar boşluk bıraktığında devam etmesine gerek kalmamıştı. Anlamıştım ben anlayacağımı. Ayaklarımın kaşındığını hissettim, her an kalkıp sinirden tüm sahayı turlayabilirdim. Onun yerine hızla elimi ağzıma götürüp işaret parmağımı kemirmiştim.

"Ne yani? Ben bir pil kadar kısa mıyım? Onu mu demeye çalışıyor? O kadar kısa mıyım ya ben?!"

Ilgaz başına geleceği anlamış gibi bu kez mesajlaşmamızda yaptığı gibi boyuma takılmamış, ellerini ben suçsuzum der gibi yukarı kaldırmıştı. "Sessiz kalma hakkımı kullanıyorum."

"Sana da aşk olsun Ilgoş."

Şirince gülümsedi.

Onun bu sevimli haline kanmadım ve omuz silktim küskünce.

Oturduğum yerde geri yaslanıp kollarımı göğsümde topladım. Büzdüğüm dudaklarımla etrafıma bakıyordum boş boş. Antrenman tamamen aklımdan çıkmıştı. Ne demek pil ya? O kadar kısa değildim ben bir kere! Ortalama bir pil kaç cm'dir ki?

Yüsra'nın benim gibi geri yasladığını gördüğümde refleks olarak başımı ona çevirdim. Suratım nasıl bir haldeyse artık bu onu gülümsetmişti. Alaylı değildi, içtendi. "Benim gibi çabuk sinirlenen birine rastladım. Sanırım seninle iyi anlaşacağız Nil."

🌈

Nil ve Yüsra dostluğu ship ship ship sdklghsdfldfh

O değil de pil harbi kaç cm'dir? ASJKFHSKDGSDHHSKAFKND

Seviliyorsunuz
Instagram: bbhikayeleri

GÖSTERMELİK SEVGİLİ | Texting ✔Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz