elli

87.6K 5.4K 1.1K
                                    

Medya: Ilgaz

🌈

Okulun ilk haftasını geride bırakmıştık.

Bu süre zarfında tek değişen şey oturduğum sıraydı. Artık Soner'le birlikte oturuyorduk. Tek başıma oturup sıkılmaktansa Soner'le oturup laf dalaşına girmek daha eğlenceliydi. Derste hocalardan azar işitiyorduk bu yüzden. Hatta ceza aldığımız bile olmuştu ama yine de üzülmemiştim. Lisedeki son senem en güzel senem olacaktı, bunu şimdiden hissedebiliyordum. Güzelleşmesini sağlayan tüm arkadaşlarıma minnettardım. Eh bir de Soner vardı tabii... Ona cevap verememiş olmak vicdanen beni huzursuz ediyordu. Açık açık sevgilin olmak istiyorum demişti ve ben cevap verememiştim. Ne evet demiştim ne hayır... Üzerinden aylar geçmişti. Belki Soner itirafını unutmuştu bile. Fakat ben onun yüzüne her baktığımda aklımda 'sana o sevgiliyi vadediyorum, gül güzeli' cümlesi yankılanıyordu.

Aklıma bir zamanlar bunu duymayı istediğim geldi...

İlk karşılaşmamızda etkilenmiştim ondan. Bunu kendime inkar etmedim asla. Çatık kaşlarına tezat oluşturacak derecede masum çıkan sesi etkilemişti beni. O gün her ne kadar sinirim ön plana çıktıysa da etkilendiğim için peşini bırakmamıştım. Okulda sürekli görüyordum onu zaten. Önce sınıfını, sonra adını öğrenmiştim. İlk dönem boyunca uzaktan uzağa onu seyrettim. Bir gün yanıma gelir de duygularımın karşılıklı olduğunu söyler diye bekledim çocuk aklımla... O zaman daha çok masalsıymışım, Cem beni gerçekliğin ortasına bırakan kişi olmuştu öyle veya böyle. Lisenin İlk dönemi bittiğinde verilen kısa arada kendimi toparlayıp ilgimi üzerinden çektim. Çünkü anlamıştım ki bana gelmeyecekti. Gözü aynı ortamda bulunsak dahi ben hariç herkesi görüyordu. Nasıl gelebilirdi? Kendi içimde yaşayıp bitirdiğim şeyin sinirini ondan çıkarıyordum hep. O bundan habersizdi tabii.

Şimdi aradan geçen yıllardan sonra ondan beni sevdiği itirafını duymak... Garipti. Benimki gibi basit bir etkilenme de değildi üstelik. Harbi harbi seviyordu beni. Kendisi böyle söylemişti. Hoş şu saatten sonra söylemesine gerek yoktu. Derste aniden ona döndüğümde bakışlarının üzerimde olduğunu görüp anlayabiliyordum. Ah Soner çatık kaşlı kekim...

Tesadüflere inanıyordum artık. Onunla biz garip ama güzel bir tesadüften ibarettik.

Şimdi tek sorun geçmişteki hislerimin tamamen kül olup olmamasındaydı. Eğer olmadıysa onu sevebilirdim. Etkilenen yanımı sevgiye dönüştürebilirdim. Fakat olduysa... Bilmiyordum. Şu an onunla yakın olarak ona ümit veriyordum değil mi? Ya bu onu daha çok üzerse? Sonunda benden beklediği cevabı alamazsa?

Kalbimin acıdığını hissettim.

Ben bilmiyordum ama anlaşılan o ki; kalbim cevabı biliyordu.

"Niloş!"

Duyduğum sesle silkelenip gözümü diktiğim akıllı tahtadan çektim ve tepemde dikilen Ilgaz'a baktım. "Hı?"

Yanağımdan makas aldı. "Bir saattir sana sesleniyorum duymuyorsun. Hani kütüphaneye gidecektin? Sınıfta oturuyorsun tek başına."

"Kütüphaneye mi?" diye kendi kendime sorduktan 3 saniye sonra jeton düşmüştü. Soner'le hocadan aldığımız ceza; istediği kitabı okuyup ona detaylı bir şekilde anlatmamızdı. Kitap bende olmadığı için kütüphaneden ödünç alacaktım. Bunu Ilgaz'a söyleyip yanlarına inemeyeceğimi belirtmiştim ama düşüncelere o kadar dalmıştım ki gideceğim yeri bile unutmuştum. Hatırlatan Ilgaz sayesinde ayaklandım. Teneffüs bitmeden alsam iyi olacaktı. "Evet, hocanın istediği kitabı almam gerek. Hadi ben kaçtım Ilgoş, sonra görüşürüz!"

Kapıya ilerlerken arkamdan seslenmekle yetindi. "Görüşürüz sarı yumurta!"

Hızımı kesmeden koridor boyunca yürüdüm ve aynı hızla merdiven basamaklarını tırmandım. Neticesinde kütüphanenin kapısına varmıştım. İçeri gireceğim sırada tuhaf bir dürtüyle duraksadım. Geçen dönem bu kapıdan son çıkışım gelmişti aklıma. Bana laf atan çocuk, ona sinirlenmem, lavaboya giderken Soner'le karşılaşmam, anahtarlığım... Hey tamam çok ileri gittik. Kütüphanede kalalım. O gün burada bana laf atan çocuğa haddini bildirmiştim. Göstermelik Sevgili furyası hala devam ediyor muydu acaba? Ya yine biri çıkarsa karşıma?

Çıksın be yine veririm ağzının payını olur biter!

Kendi kendimi gaza getirme seansım bittiğinde içeri girdim. Nöbetçi kıza kibar bir gülümsemeyle selam verip aradığım kitabın ismini söyledim. Fareler ve İnsanlar. Kız nerede bulacağımı gösterip işinin başına geri dönmüştü. Kütüphane bugün hayli kalabalıktı. Senenin başında tüm kitapları toplamaya gelmişlerdi herhalde. Onlara bakmayı es geçerek benim için gerekli olan arka raflara doğru ilerledim. Girişin karşısında, odanın sonunda kalan koyu kahverengi raftı zaten, bulmam zor olmamıştı. Bulması zor değildi ama alması benim için bir hayli zor olacaktı. Çünkü kitap, şahane 1.59 boyumun yetişemeyeceği bir raf sayısında duruyordu.

Ofladım. Biz kısaların çektiği neydi arkadaş?

Çevredeki herkes önündeki şeyle ilgileniyordu. Şu an burada bir rezillik yapsam farkında bile olmazlardı muhtemelen. Bundan cesaretle bir elimi alt raflardan birine yaslayıp diğerini kitabı almak için uzattım. Bu sırada bir balerin edasıyla parmak uçlarımda yükselmiştim. Bir balerin gibi yükselmiştim ama bir su aygırı gibi çırpınıyordum kitaba ulaşmak için. Dilimi dudağımın üstüne yaslarken parmak uçlarımı olabilecek en ileri noktaya taşıdım. "Hadi, hadi, hadi!"

Ben yine üçleme huyumla bir şeyleri başaracağımı düşünürken birinin elinin, elimin üstünden geçtiğini gördüm.

Arkamdaki kişi her kimse benimle birlikte kitaba uzandı ve benim aksime sakince rafın arasından çekip aldı kitabı. Benim almak için 1 saattir çabaladığım kitabı hiçbir efor sarf etmeden tek hamlede alıvermişti. Fakat o kitap benimdi! 

Topuklarımın üstüne bastım hırsla. Arkamı dönerken, "Sen kim oluyorsun da benim kit..." diye sormaya devam edecektim ki çarptığım göğüsle duraksadım. "Soner?"

Hemen önümde duruyordu şu an. Yüzünü görebilmek için başımı arkaya yatırmak zorunda kalmıştım. Zira aramızdaki mesafe yok denecek kadar azdı. Sağ elinin avucunda tuttuğu kitap ve yüzündeki muzip ifadeyle bana bakıyordu. Pozisyonundan da hiç rahatsız olmuş gibi durmuyordu. Onun yerine ben kaşlarımı çatarak olduğum yerde geriledim. Aramıza birkaç santimlik mesafe koymuştum fakat bu sefer de sırtım rafla bir bütün olmuştu. Her neyse. Kitabımı alıp hemen gitsem iyi olacaktı.

Elimi ona doğru uzattım. "Yardımcı olduğun için teşekkürler. Kitabı verebilirsin."

"Yardımcı?" diye sorar tonda konuştu. "Ben sana yardımcı olmuyordum. Hatırlarsan aynı cezayı ben de aldım. O yüzden bu kitabı ben okuyacağım." Öfkeyle ona baktığımda o daha da çok güldü. Şuna bak ya! Resmen benimle eğleniyordu. Ağzımı açacağım sırada geriye doğru adımlamaya başladı. Kitabı kaldırıp havada salladı gözüme sokarcasına. "Görüşürüz, alkalin."

Ve kitapla birlikte arkasını dönüp gitti.

Baya baya kitabı bana vermeden gitti.

Nerede o kitabı alıp kıza veren centilmen erkekler? Anca dizilerde filmlerde. Gerçek hayatta Soner gibi kazmaları var işte! Bizim kazmadan da anca bu beklenirdi zaten. Resmen kitabımı alıp gitmişti ya. Şaka gibi. Ne okuyacaktım şimdi ben? Devamı da yoktu burada.

Sinirle yerimde tepindim.

"Senin saçlarını yolacağım kazma!"

🌈

İnstada görenler çıldırıyor şu an ahhahahahhahahha

Storyleri attıktan sonra dedim ki neden bu muhtemel sonu yazmayayım? Ve yazdım. Sevdiniz mi?

Nil ve Soner sürtüşmesi tam gaz devam ediyor. Diğer karaktere ağırlık veremedim bu ara çünkü hepinizin merak ettiği Nil'in duygularını yazıyorum. :)

Siz normal bölümlerde kimi, nasıl görmek istersiniz?

Seviliyorsunuz ♥
Instagram: bbhikayeleri

GÖSTERMELİK SEVGİLİ | Texting ✔Where stories live. Discover now