elli dört

82.2K 5.4K 1.1K
                                    

Medya: Yüsra

🌈

Gruptaki tartışmamızın üstünden 2 gün geçmişti.

Bu iki günde sevindiğim tek konu adaletin yerini bulmasıydı.

Olayın ertesi sabahı Berfu beni okula çağırmıştı. Gitmeyecektim çünkü cezalıydım ama attığı videoyu gördüğümde fikrimi değiştirmiştim. Olayın olduğu gün Mine kantinde onları çekerken kamerayı kapatmayı unutmuş ve istemsiz birkaç saniye daha çekmiş. O saniyelerde Arif vardı. Bana karşı takındığı alaycı gülüşü ve yaptığı hareketi açıkça belli oluyordu. Berfu, Mine'den aldığı videoyu izlerken bunu fark etmiş. Sabah okulda benim ceza aldığımı duyunca da haber vermek istemiş. Yine en ummadık kişiden yardım elinin uzandığını görmüştüm.

O andan sonra neredeyse koşar adım okula gelmiştim. Üzerimde siyah taytım krem bluzüm vardı, üstümü bile değiştirmemiştim. Hakkımı arayacağımı bilmenin sevincini yaşıyordum çünkü. Vakit kaybedemezdim. Kaybetmedim de. Berfu'ya ayaküstü bir teşekkür edip videoyu ondan aldım ve direkt müdürün odasına çıktım. Videoyu gözlerine soka soka izlettim. Yüzleri vardı ki kızardılar. Yanlış anlaşılmadan dolayı benden özür dileyip cezamı çektiler. Sicilimden de sildiler. Bundan sonraki eğitim hayatımı etkileyen şey bir şerefsiz olmayacaktı şükür. Hocalar yaptığım hareketi onaylamadıklarını belirtir birkaç nasihat verdikten sonra dersime dönebileceğimi söylemişlerdi. Arif'e ise bana verdikleri cezanın iki katını vermiştiler. 4 gün okuldan uzaklaştırılmıştı.

Beni kesmezdi ama bir şekilde hak yerini bulmuştu işte.

O gün derslere girmedim. Zaten üstüm müsait değildi, direkt eve dönüp olayı bizimkilere anlatmıştım. Ertesi gün okula geldiğimde Soner'in yanına oturmamıştım. Oturamamıştım daha doğrusu. Beni iten bir şeyler olmuştu. Zihnimde sinirle yazdığımız sözler yankılanıyordu sürekli. Cidden neden 40 yıllık evliler gibi tartışmıştık biz? Kim haklıydı, kim haksız? Sanırım ikisi de yoktu bizim konuşmalarımızda. O üzülmemi istemiyordu, bense farkında olmadan sonucunun beni üzeceği şeyler yapıyordum. Ne harika ama!

İki gündür Soner'le ne yazışmış ne de konuşmuştuk. Aynı sınıfta, aynı havayı solumamıza rağmen onun bakışları bir kez olsun değmemişti yüzüme. Buna katlanamıyordum. Onunla aramın açık olmasını istemiyordum. Ama saçma bir şekilde açılmıştı ve nasıl kapatacağımı da bilmiyordum...

İki günün üstüne bugün öyle çok bunalmıştım ki biriyle konuşup rahatlamaya ihtiyacım vardı. Beni dinleyeceğinden emin olduğum kişinin yanına gittim. Ilgaz'ın yanına... 12/B sınıfından içeri girip ezbere bildiğim sıraya doğru yürümeye başladım.

Bukleli kekim tek başındaydı. Telefonuyla uğraşıyordu.

Baya hararetli bir yazışmanın ortasında olacak ki yanına kadar geldiğimi anlamamıştı bile. "Pişt," diye seslendim onun çoğu kez bizim sınıfa geldiğinde yaptığı gibi. Anında başını gömdüğü telefonundan kaldırıp bana baktı. Onu kıçımla iteleyip kendime yer açtım ve hemen sonrasında açtığı o küçük boşluğa oturuverdim. "Ne yapıyorsun Ilgoş? Üstüme bff koklamıyorsun değil mi?"

Gülerek telefonunu kilitledi, sıranın üstüne bıraktı. Vücudunu bana döndüğünde tüm konsantresini bana vereceğini bilen yanım sevinmişti. "Yok yumurtam. Çağlar'la yazışıyorduk."

Tahmin etmiştim zaten.

"Ee napıyormuş? Nasılmış oralar?"

"İyiymiş. Yeni okuluna alışmaya çalışıyor işte. Neyse ki bu konularda senden benden daha iyi. Değişikliğe alışkın olduğundandır belki. Sonuçta babası memur, sürekli şehir değiştiriyorlarmış. En uzun burada kalmışlar biliyor musun?"

Göz kırptım. "Senin şansına."

Anında yanakları kızardı. Of tam mıncırmalık. Neyse sakinim.

Utangaçlığının üstüne gitmeyip konuyu değiştirdim. "Yüs gelmedi mi?"

"Geldi," dedi sırıtarak. "Enişte Bey aradı o yüzden bahçeye indi. Ne konuşuyorlarsa artık duymamı istemedi hanımefendi."

Gülerek omzuna vurdum. "Saçmalama. En fazla Okan'a koçum diyordur. Neyini saklayacak senden?"

"Ben bilmem artık." Kızardığını anladığından mıdır bilinmez yüzünün sağ tarafını avucunun içine yasladı. "Sen şimdi bizi boş ver de anlat. Asıl olaylar sizde malum. Naptınız, konuştunuz mu Soner'le?"

Bende onun gibi sol dirseğimi sıranın üstüne yasladım ve astığım yüzümü avucumun içine bıraktım. "Yok ya. Bakmıyor ki yüzüme gidip konuşayım."

"Ha baksa hemen gidip konuşacaksın yani?"

Yoo.

Omuz silktim.

Ilgaz başını iki yana sallayarak devam etti. "İkiniz de iki gündür susarak biribirinize ceza veriyorsunuz. Oysa ikinizde kendinizce haklısınız. Sen kendini savundun, o da kendini üzmemen gerektiğini savundu." Bu doğruydu. Daha sonrasında sıkıntılı bir nefes bıraktı yüzüme doğru. "Ama babası konusunda yaptığın ima hoş olmadı Nil. O babası konusunda hassastır. Sende farkındasın, babasıyla arası iyi değil Soner'in. Sürekli kendine onun gölgesinde kalmayacağını hatırlatıp duruyor. Tek başına yaşamını sürdürebileceğini göstermek istiyor babasına. Sen bunu bilmeden ona resmen dedinki babanın gölgesine sığınırsın, okulda sana bir şey olmaz. Eminim iki gündür aklını kurcalayan şey budur."

Söyle söyle. Kendimi zaten kötü hissetmiyormuşum gibi bunları bir de sen söyle yüzüme.

Ofladım. Yüzümü buruşturmuştum her an ağlayacak gibiydim. "Ben bilmiyordum... O anlamda söylememiştim ki sinirle yazıverdim işte."

"Biliyorum niyetini ama durum da bu. Kırıldı sana."

Sinirle söylendim. "Soner kırıldı da Nil çok mu sağlam? Ben de mutsuzum. O an sinirliydim, üzerime gelmeseydi o da. Ben ister miydim böyle olalım onunla? Aynı sınıftayız ama şu an Berfu'dan daha uzak bana. Şu hale bak! Gözünde de tek suçlu benimdir eminim. Kendine toz kondurmuyordur. Ben bilerek yazdım sanki o sözleri. Bilerek üzdüm sanki onu. Üzebilir miyim ben onu Allah aşkına? Üzmek ister miyim? İstemem ki. Çünkü ben onu..."

Cümlemin gideceği yeri anlayıp kendimi frenledim hızla.

Neyse ki bunu yapabilmiştim. İçimden geçirdiğim her şeyi pat diye söylemiştim de bir o kelimeyi frenlemiştim. Sahi nereye gidiyordu o cümlemin ucu?

Ilgaz gözlerini kısarak bir tahminde bulundu. "Seviyorsun?"

Sessiz kaldım.

Sessizliğim onun için en büyük cevap oldu zaten.

"Sen aranızı düzeltmek istiyor musun Nil?"

Sorduğu sorunun saçmalığına kaşlarımı çattım. "Tabii ki istiyorum Ilgaz." Gözümün içine giren kakülümü geriye atarken omuzlarımı düşürdüm istemsizce. "Sadece nasıl yapacağımı bilmiyorum."

"Onu sevdiğini kabullenmekle başlayabilirsin." Aniden vücuduma nükseden adrenalinle ona baktığımda güldü. Komik değildi. Saatlerce kurduğu cümleyi düşünecektim şimdi ben. Hiç mi hiç komik değildi! Pişmiş kelle gibi sırıtıp ukala bir bakış yolladı alttan alttan. "Bakarsın ona olan sevgini kabullendikten sonra gerisi kendiliğinden gelir."

Sevdiğimi kabullenmek?

Onu seviyor muydum ki?

Ilgaz'la konuşup rahatlayacağımı düşünmüştüm ama hiç düşündüğüm gibi olmamıştı. Şu an iyice yük binmişti omuzlarıma. Asıl şimdi ne halt yiyecektim ben?

🌈

Adalet sadece hikayelerde yerini bulmasa keşke...

Sizce Nil ne yapacak?

Seviliyorsunuz ♥
Instagram: bbhikayeleri

GÖSTERMELİK SEVGİLİ | Texting ✔Where stories live. Discover now