on iki

112K 6.4K 2.7K
                                    

Medya: Ilgaz

🌈

"Pişt."

Duyduğum sesle kafamı gömdüğüm defterimden kaldırıp karşıma oturan kişiye baktım. Gelen Ilgaz'dı. Bir şey demeden yeniden sıramın üstündeki deftere düşürdüm bakışlarımı.

Cuma günkü saçma tartışmamızdan sonra hafta sonu doğru düzgün konuşmamıştık. Kısa cevaplar vererek onu geçiştirmiştim. Bazense hiç cevap yazmamıştım. Aslında neden böyle davrandığımı bilmiyordum. Sonuçta onun bir suçu yoktu, sadece gördüğünü söylemişti ama yine de üzülmüştüm işte. Aynı zamanda aklımı karıştırmıştı. Bir yanım duygularımdan eminken, bir yanım onun söylediklerinden sonra acaba mı diyordu. Acaba gerçekten Cem'i sevmiyor muyum? Sadece onu kıskandığımdan mı böyle davranıyordum? Kıskanmak da sevmek değil midir?

Defterimin üstüne koyulan sarı parlak kutuyla gözlerimi gömdüğüm yerden kaldırıp ona diktim. "Bu ne?"

Sesim ben istemeden buz gibi çıkmıştı ama o bunu önemsemeyerek gülümsedi. "Açıp baksana."

Sarı kutunun kapağını kaldırdığımda altında gördüğüm şeylerle ona döndüm şaşkınlıkla. Şaşırmam hoşuna gitmiş gibi gülümsemesi genişledi. "Sana sarı yumurtalar aldım, yumurta pazarından."

Sarı süslü paketin içinde 15'li yumurta kolisi vardı.

Hayretle kutunun kapağını kapattım. "Ciddi ciddi okula bir koli yumurta getirdiğine inanamıyorum Ilgaz."

"Seni şaşırtmam iyi bir şey değil mi?" dedi kravatını biraz gevşetirken. Okulda en düzenli giyinen öğrenci olabilirdi. Beyaz gömleğinde kırışıklık, siyah kumaş pantolonunda çift çizgi olmazdı. Üstüne giydiği bordo yeleği ve yeleğinin içindeki bordo kravatı daima bir simetri içinde dururdu. Genelde erkekler ikinci dersten kravatı sağa sola atmaya başlarlardı ama o öyle değildi. Düzenliydi. Ne yalan söyleyeyim okul kıyafetleri ona yakışıyordu. İnce uzun parmakları hafif gevşettiği kravatından ayrılıp sıramın üstüne konumlandı. "Şaşırırsan beni affetmen kolay olur."

Oturduğum yerde geri yaslanıp kollarımı göğsümde topladım. "Sana kızgın değilim."

"Ama kırgınsın."

"Eh."

"Ama o sözleri seni kırmak için söylemediğimi de biliyorsun."

"Yani."

Ellerini çenesinin altında birleştirip kafasını yavru kediler gibi yana eğdi. "Öyleyse bu tatlılığı affetmen gerek, yumurtacığım."

"Hiç de tatlı değilsin," derken küsme pozisyonuna geçtiğim kollarımı çözmüştüm bile. Kolumu uzatıp kıvırcık saçlarına daldırdım ve onları keyifle dağıttım. "Lahana kafalı."

Ona takılmam hoşuna gitmişti. Çünkü aramızdaki buzları erittiğimizi anlamıştı. Ben elimi geri çekerken o da bozduğum saçını düzeltti. "Hadi hadi saçlarımın kıvırcıklığını kıskanıyorsun değil mi? Çünkü seninkiler tam böyle kıvırcık olacakmış da son anda biri gel biz düz olmayı deneyelim demiş gibi."

Ellerimle her zaman dağınık duran saçlarımı düzelttim hızla. "Saçımın şeklini seviyorum ben bir kere, kıskanmadım seni."

"Peki peki buna inanmış gibi yapacağım. Ee ne diyorsun affettin mi göstermelik sevgilini?"

Kısaca sınıfı kontrol ettim, çok kişi yoktu. Olanlar da bizle ilgilenmiyordu. Sıramın üstüne eğilip onun aksine kısık sesle uyardım onu. "Şunu söyle ulu orta söyleme, biri duyacak."

O da benim gibi eğildi ve sanki birbirimizi sır verecekmişiz gibi sessizce konuşmaya başladı. "Tamam o zaman şöyle yapalım. Beni affediyor musun yoksa göstermelik sevgililiğimizi herkese ilan etmekle ilgili bir tehdit söyleyeyim mi?"

Elbette beni tehdit etmeyeceğini biliyordum.

Ama yine de geri çekilirken, "İyi tamam," demeyi ihmal etmemiştim. "Affettim seni, rahat dur şimdi."

"Ne tesadüf bende sana aynısını söyleyecektim. Birilerine atarlanmadan, sövmeden rahat dur tamam mı sarı yumurtam?"

Affettik ya hemen başladı beyefendi benimle dalga geçmeye. Anında kendimi savunma modunu açtım. "Ben rahat duruyorum bir kere. Onlar beni sinirlendirecek şeyler yapıyorlar."

"Kesinlikle haklısın. Hep dış minnakların suçu."

Gözlerimi kısarak ona meşhur bakışımdan attım. "Öyle."

Anında oturduğu yerde toplanıp yüzündeki aptal gülümsemeyi sildi. "Tamam o zaman ben sınıfıma gideyim." Yerinden kalkmıştı ki aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü tekrardan. "Ha unutmadan beni affettiğine göre öğlen yine beraberiz?"

"Bakarız."

"Yeni kankin Yüsra da bizimle olacak, gelmek istersin bence."

"Bakarız dedim Ilgoş," derken ders zilinin çaldığını duymamla ona sınıfın çıkışını gösterdim başımla. "Hadi bak zil de çaldı. Doğru sınıfına!"

"Sen var ya," dedi bana doğru eğilip. Anlamamazlıkla kaşlarımı kaldırdım, biraz da geri çekilmiştim. Yoksa her an kafalarımız tokuşabilirdi. Gözlerimin içine baktı, baktı, baktı ve... "Sen var ya beni çok pis affetmişsin," dedi. "Çünkü bana Ilgoş dedin!"

Gülerek geri çekildiğinde yaptığı şapşallığa gülmemek için zor tutmuştum kendimi. Omzuna yavaşça vurup onu kapıya doğru ittim. "Git artık."

"Tamam tamam hadi gittim ben. Öğlen görüşürüz Niloş."

Sınıftan çıkıp tamamen gözden kaybolduğunda rahatça güldüm. "Şapşal ya." Gülerek başımı başka yöne çevirdiğimde orta sıralarda oturan Soner'in bana bakıyor olduğunu görmüştüm. Daha doğrusu bize bakıyordu, Ilgaz gidince bakışları bana dönmüştü tahminimce. Yüzümdeki gülümsemeyi silip ona başımı sallayarak hayırdır gibisinden bir işaret yaptım ama oralı olmayıp önüne döndü. Çok geçmeden ders başlamıştı zaten.

Tam hocanın söylediklerine konsantre olacağım sırada yeleğimin cebindeki telefonum titredi. Anında refleksle sağa doğru bükülmüştüm. Aptal tikim! Telefonumu yeleğimin cebine değil de çantama koysam iyi olacaktı. Etek giymenin ufak tefek sorunları... Cebinin olmaması.

Bir gözümle hocayı kontrol ederken çaktırmadan telefonu elime aldım, gelen mesajı sıranın altından açıp okudum.

Cem Turşusu: Konuşmamız gerek.

🌈

Uuuu turşu sonunda harekete geçti. Bizim kızla ne konuşacak dersiniz?

Seviliyorsunuz
Instagram: bbhikayeleri

GÖSTERMELİK SEVGİLİ | Texting ✔Where stories live. Discover now