kırk

94.2K 6.1K 4.8K
                                    

Medya: Soner

🌈

Hazırlanmış okula gidiyordum. Artık okulun son haftasında olduğumuz için hocalar ders işlemiyordu. Gitme zorunluluğumuz bile yoktu ama ben bugün Ilgazların maçı olduğu için gidiyordum. Ilgaz... Onun hakkında öğrendiğim şey beni üzmüştü. Üzme sebebi hissettiği duyguya değildi, bana söylediğinde ona olan bakışımın değişeceğini düşünmesineydi... Değişmezdi ki. Ben onun insanlığını seviyordum, iyi kalbini seviyordum. Kendi elinde olmadan hissettiği ve içinde savaştığı o duygu yüzünden ona dönen kötü bakışları hak ediyor muydu? Asla. Onu bir de sevdiği kişi var diye sıkıştırmıştım meğerse olay çok farklıymış... Ona verdiğim sözü çiğnediğimi düşünmesini istemediğim için bu konuyu açamayacaktım ona. Onun bana anlatmasını bekleyecektim.

Bugün onun günüydü.

Bizimkiler başka bir lisenin basket takımıyla oynayacaklardı. Kazanan bir yerlere gelecekti ama tam olarak o kısmıyla ilgilendiğim söylenemezdi. Ben yalnızca arkadaşlarıma destek olmak için gidiyordum. Üniforma zorunluluğu olmadığı için sivil giyinmiştim. Kot şortumu ve beyaz basic tişörtümü giymiştim. Saçımı bu kez yukarıdan topuz yapmıştım ki maç esnasında gözüme girip dikkatimi dağıtmasın. Pek sevdiğim bir dal olmasa da bir maçtı ve benim o maçı en ince ayrıntısına kadar izlemem gerekiyordu.

Basketbol sahasına girdiğimde tribünlerin orada hemen bizimkileri görüp yanlarına gitmiştim. Her zamanki gibi en geç gelen bendim. "Selam!"

Ilgaz anında bana baktı. "Hele şükür gelebildin sarı yumurta. Bir an maçı kaçıracaksın sandım, 5 dakikaya başlıyoruz." Üzerindeki okulumuzu temsil eden kolsuz bordo forması ve siyah şortuyla tam bir sportmen gibi görünüyordu. Yanındaki Soner de öyle... Tek fark Soner'in kaptan doluğunu gösteren siyah bandanasının koluna sarılı olmasıydı.

Ilgaz'ın kıvırcık saçlarını dağıtıp söze girdim. Stresli olduğu belliydi, sanırım onlar için önemli bir maçtı. "Yetiştim işte kıvırcık, ne tatava yapıyorsun?"

Ilgaz göz devirerek Soner'e baktı. "Abicim sen bir daha Nil'in yanında konuşma. Nerede yararsız bir şey varsa hemen kapıyor."

Omzuna tokat attım. "Atma be!"

"Abla, bu kim?"

Duyduğum sesle bakışlarımı Yüsra'nın yanındaki küçük adama çevirdim. Yüsra kardeşini de getirmişti anlaşılan. Ablasının elini tutmuş bana şaşkınlıkla bakıyordu. Gelir gelmez çemkirdiğim için çocuk korkmuştu herhalde benden. Konuşurken ona eğildim demek isterdim ama 7 yaşındaki çocuk bile neredeyse benimle aynı boyda olduğundan eğilmeme gerek kalmamıştı. Aradaki kısa mesafe çok göze batmıyordu. Şükür ki bunda başımı kaldırmak zorunda değildim. Gülerek elimi ona uzattım. "Merhaba Küçük Bey, benim adım Nil. Senin adın ne?"

Adını elbette biliyordum. Ben onu tanıyordum fakat o beni tanımıyordu. Aşk olsun Yüsra, insan kardeşine benim gibi mükemmel birinden bahsetmez mi?

Çocuk elimi sıkmak için ablasından onay almak ister gibi ona baktı. Yüsra başıyla onu onayladığında tebessüm ederek elimi sıkmıştı. "Ben de Yusuf. Tanıştığıma memnun oldum Nil."

Saçını karıştırdım. "Ben de memnun oldum, yakışıklı."

Yusuf, Yüsra'ya döndü. "Abla ona Nil diyebilir miyim?"

"O senden yaşça büyük Yusuf, ona ismiyle hitap edemezsin. Nil abla demelisin."

Yusuf dudaklarını büzerek bana baktı. "Ama o benim gibi, hepinizden küçük."

GÖSTERMELİK SEVGİLİ | Texting ✔Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt