23. Bölüm "CEVAP"

13.5K 612 14
                                    

1 Hafta Sonra

Burcu ısrarla çekiştiriyordu. "Kızım bak elin düzelmiyor işte gel bir doktora gösterelim."
"Ya yok! Sevmiyorum hastaneleri bilmiyor musun?"
"Elinin halini görmüyor musun?" dedi azarlayarak. "Başlıysam hastane ortamına ama!"
"Gelmiyorum ya! Gel-mi-yo-rum!" dedim bastıra bastıra.
"Yemin ederim Burak'ı ararım."
"Burak ne alaka? Bana ne ararsan ara!"

*

"Çağla nerde?" dedi.
Burcu senden nefret ediyorum kızım! Silikon beyinli!
"İçerde. Varlığından ne kadar rahatsız olsam da onu ikna edecek tek kişi sensin şu an tanıdığım." dedi Burcu.
"BURDA DEĞİLİM!" diye bağırdım.
Ne?! Burda değilim mi?!!! Malsın kızım sen!
Burak'ın kokusu odayı sarmıştı. "Çağla?" dedi.
Ses çıkarmamaya çalıştım. Ve çok geçmeden saklandığım dolabın kapağı açıldı. Burak'ın bakışları ile karşılaştım. "Sen nasıl sığdın buraya?" diye merakla sordu. Sorusunu umursamadan "Hayatta gelmem." dedim net bir sesle. O da net bir sesle karşılık verdi "Ya kendi rızanla çık ya da..."
"Ya da ne?"
Gözlerini devirdi cebindeki elini çıkardı ve pijamamdan tutup hızlıca kendine doğru çekti. Vücudum bir anda gereğinden fazla adrenaline sahipti şu an.
Sakat olan elimi hafifçe tutup baktı. Çaktırmadan suatımı ekşittim.
"Üstünü giymen için 5 dakikan var." dedi. Oldu canım başka? Zorla hastaneye götürülüyordum resmen!
"Ya sen kim olaraktan söylüyorsun bunu?! Gelmiyorum dedim ya! El benim elim değil mi?!"
Burak onaylarca başını salladı "Doğru. Nasıl düşünemedim bunu el senin elin." dedi alay ederce.
"Bana bak..." dedim parmağımı sallayarak.
"Bu sakat elinle mi? Gerçekten mi?" dedi gülerek. Cümlemi tamamlamadan ne söyleyeceğimi anlamıştı. Aman ne güzel!
Üstümü değiştirmeden ayakkabılarımı giyip ayaklarımı yere vura vura arabasına bindim. Tabii evden çıkarken Burcu'ya öldürücü bakışlar atmayı da unutmadım. Burak Hastane otoparkına arabayı park etti, kapımı açtı ve inmem için bekledi. "İğne yaparlarsa kaçarım." dedim.

Doktor elimi inceledi ve elimin filminin çekilmesini söyledi. Tekrar odaya geldiğimizde siyah hiç bir şey anlaşılmayan resme baktı.
"Sadece çatlamış, korkulacak hiçbir şey yok, çok yormuşsunuz elinizi sargıya alalım ayrıca elini olabildiğince kullanma bir müddet." dedi.
Ee ben nasıl çizim yapmaya başlayacaktım?

Hastane işlemlerini halledip arabaya geçtik. Burak arabayı çalıştırmak için elini uzatıp uzatıp geri çekti. En sonunda çalıştırmayıp merakına yenik düştü, meraklı gözlerini bana dikerek "Nasıl becerdin çok merak ediyorum." dedi.
Gözlerimi devirerek "Yumruk attım." dedim.
"Sen?? Nereye veya kime?" dedi inanamayarak.
"Boks torbasına."
Kahkaha attı ve arabayı çalıştırdı "Yumruk atma bir daha sen." dedi.
"Çok adam dövdüm tamam mı? Dövülecekler listesine girmek istemiyorsan susmanı tavsiye ederim." dedim.
"Önce şu elin bir iyileşsin sonra bakarız." dedi sırıtarak.
Yol boyunca şarkı dinledik, hiç konuşmadık. Müziğin sesini hafiften kıstı. "Açılış için ne yapmayı planlıyorsun?"
"Herkesin eğlenebileceği bir şeyler işte. Bir parti mesela.."
Tüm her şey tamamdı. Ofis, Eşyalar, çalışanlar... Hafta sonu açılış için ufak bir parti planlamıştım ve benim elimin haline bakın! Aman ne şanslıyım!
Evin önüne gelmiştik.
"Teşekkür ederim zahmet oldu sana da.." dedim mahçupça.
Tebessüm ederek karşılık verdi  "Bir şey olursa beni ara lütfen."
Hiç bir şey söylemeden arabadan inip eve girdim. Burcu alelacele kapıyı açtı. Daha Eve giremeden milyon tane soru sordu.
"Burcu! Sakin ol Allahım yarabbim! Bir şey yokmuş dediğim gibi işte. Hadi acıktım ben, yemek yiyelim bir sürü işimiz var!"
Fırına güzel bir balık sürüp karnımızı doyurduk. Çalışanlara  davetiyeleri mail olarak attım. Fabura çalışanlarına da ayrı bir davetiye maili yolladıktan sonra, Kuzeyin şirketine de soğuk ve resmî bir mesaj yolladım. Kuzeyin geleceğine yüzde yüz emindim ve Burak'ın bundan çok fazla rahatsız olacağına da emindim... Yatağıma geçip boş boş tavanı izlemeye koyuldum. Duvarıma astığım, hayallerimin olduğu posterlere gözüm takıldı.
Ayrı eve çıkmak, kendi şirketimi kurmak, başarılı olmak... buna benzer bir çok şey yazmıştım lise yıllarımdan beri. Yapılanları bir kenara yapıştırdım.
-Hayvan sahiplenmek
-Annemle barışmak
-Evlenmek
Bu üçüne gözüm takılmıştı. Bunları ne zaman yazdığımı dahi hatırlamıyordum. Bu üç postişi çıkarıp ayrı bir yere, her zaman görebileceğim bir yere yapıştırdım. Evlenmek mi? Ahaha! Hiç sanmıyordum... Ben ve evlenmek ha?
Küçükken annem hep 'mürvetini görmeden ölmeyeceğim' derdi. Şimdi evliliği bırak birbirimizin yüzünü göremiyorduk.
Telefonumu elime alıp 'Annem' yazısına baktım. Hadi ama çağla o senin annen, ara. İkinci çalışta açıldı.
"Kızım?" dedi şaşkın ses.
"Na..nasılsın?"
"İyiyim, ya sen?"
"İyiyim. Çok iyiyim.."
Bir kaç dakikalık bir sessizlikten sonra tekrar konuştu.
"Beni aramanı hiç beklemiyordum. Yeni evliliğimden sonra beni hiç affetmeyeceğini söylediğinden beri.."
"Anne."
"Çağla?"
"Ben seni affettim. Az önce bir şey dikkatimi çekti ve uzun uzun düşündüm. Ne olursa olsun sen benim annemsin."
Hiç bir şey söyleyemiyordu hatta hafif bir ağlama sesi de duymuştum.
"Anne?" dedim.
"Çağlam?" dedi boğuk sesiyle.
"Gel." dedim, sadece gel diyebilmiştim. Kısa ve öz. Gel...
Annem evlendiğinde yanlış hatırlamıyorsam lisedeydim. Hayatımın en atraksiyonlu dönemlerinden biriydi. Ailevi sorunlar ve ergenliğim... çok zor zamanlar geçirmiştim... Annem ve babam ayrıldığında çok geçmeden annemin yeni bir hayat kurması beni aşırı derecede hayal kırıklığına uğratmıştı. Amerika'ya dönüp evliliğinden önceki hayatını yaşamaya devam etmişti, yeni bir evlilikten çocukları olmuştu. Bana ulaşmasına izin vermemiştim. Ama artık her kız çocuğu gibi anneme ihtiyacım vardı.
*

Yatağımdan mutluluk ve heyecanla kalktım. Bileğim çok daha iyiydi. Bugün şirkette ilk iş günümdü ve annem geliyordu!
Güzel dar bir siyah kot giydim. Üzerine siyah bi uzun kollu badi ve altına da siyah botlarımı da geçirip saçımı at kuyruğu yaptım. Toprak tonu hafif makyajımı da yapıp deri ceketimi alıp evden çıktım. Burcu bugün peyzaj mimarları ile toplantısı olduğu için erkenden gitmişti ve... bir dakika?! Benim arabam nerdeydi?! Telefonumu açtığımda Burcu'dan gelen mesajla küplere binmiştim resmen!

Gönderen: Burcu
:)
Gönderilen: Burcu
Gıcık!

Hızlıca otobüse atlayıp şirketin önünde indim.
"Arabaya ihtiyacın var gibi görünüyor." dedi uzaktaki bir ses.
Gözlerimi çevirip sesin sahibini aradım. Kuzey...
"Arabam arkadaşımda. İhtiyacım yok." dedim.
Yanıma doğru ilerledi. "Bu nazik davetin için teşekkürler Çağla Hanım." dedi. Yüz ifadesini çözemiyordum bu adamın!
"Rica ederim Kuzey Bey. Umarım davetimizi geri çevirmezsiniz(!)" dedim iğneleyici bir sesle.
"Vakit ayırmaya çalışacağım." dedi düz bir sesle. Anlaşılan ses tonum onu rahatsız etmişti.
"İyi çalışmalar." dedim hafifçe gülümseyerek. Arkamı döndüğümde tekrar seslendi. "Çağla!"
"Evet?"
"Geçmiş olsun. Bir daha boks torbasına vururken bileğinin duruşuna dikkat et." dedi, arkasını dönüp hemen karşımızdaki holdingine gitti.
Bileğimi nasıl sakatladığımı nerden biliyordu bu? Bu adam beni ürkütüyordu.
Neyse, şu an kuzeyi düşünecek kadar boş vaktim yoktu. Şirkete girip köşedeki merdivenlerden yukarı çıkıp ofisime girdim. Enerjik bir giriş yaptım.
"Herkese günaydınnnn!"
Her bir ağızdan neşeyle cevap geldi.
"Günaydın çağla hanım!"
"Yarınki davette herkesi istiyorum önemli konuklarımız olacak. Herkes birbiri ile tanışıp kaynaşsın."
Tüm gün iş arkadaşlarımı sıra sıra yanıma çağırıp hepsini yakından tanıdım, onlar hakkında az çok bilgi edindim. Hepsi de çok yeteneklilerde gerçekten. Tüm günümüz tanışma faslından ibaretti. Saatime baktım, epey geç olmuştu ve benim daha havaalanına yetişmem gerekiyordu. Eşyalarımı hızlıca toparlayıp ofisten çıktım. Çok geç kalmıştım nasıl yetişecektim? Taksi durağı on beş dakika mesafedeydi, otobüs de bu saatte burdan geçmiyordu. Ah be Burcu! Araba bugün alınır mı be güzelim!
Şansıma küfredip yolun karşısına geçtim, taksi durağına yürümeye koyuldum. Telefonumun çalması ile yavaşladım.

Bilinmeyen Numara Arıyor...

Bu kimdi ki? Merakla açtım. "Alo?"
"Bir yere yetişmeye çalışıyor gibi görünüyorsun." dedi karşımdaki ses ve o anda yanıma bir araba yaklaştı. Camını açtı. İçerdekinin kim olduğuna bakmak için hafifçe eğildim. Kuzey gülümseyerek bana bakıyordu. Telefonu kapattım. "Nasıl göründüğüm senin çok ilgini çekiyor anlaşılan." dedim.
"Hadi gel." dedi.
Saatime baktım. Gerçekten binmezsem geç kalacaktım. Derin bir nefes aldım, arabanın önünden dolanıp bindim.
Bir eli direksiyonda gözlerini karşıya dikmiş bir şekilde "Kemerini bağla, canını seviyorsundur herhalde." dedi.
Dediğini yaptığım an gaza yüklendi. Araba resmen uçuyordu. "İstikamet neresi?" dedi
"Havaalanına da... Öldürecek misin bizi yavaş olsana!"
Cevap vermedi. Gülümsemesi tüm yüzünü kapladı ve frene basıp yavaşladı.
"İlk günün nasıl geçti?" dedi.
"İyi."
Gülümsemesi soldu. "Hep böyle mi olacağız çağla?"
"Nasılmışız?"
"Buz gibi. İki yabancı gibi..."
"Öyle değil miyiz zaten?" dedim.
Arabayı hızla kenara çekti. Ne ara gelmiştik havaalanına?
"Öyle olmak istemiyorum." dedi gözleri bana çevirerek.
"Böyle olmamızın sorumlusu sensin. Arkadaş olabilirdik ama sen buna fırsat bile vermedin."
"Baştan başlayalım." dedi.
Arabanın kapısını açmak için uzandım. Arabayı kitledi. "Bu sefer kaçamayacaksın." dedi.
"Ne yapıyorsun?!" dedim sesimi yükselterek.
Pişkin pişkin "Seni esir alıyorum." dedi.
"Aman ne komik!"
Arkama yaslanıp bekledim. Konuşması için yüzümü ona döndüm.
"Geçenki Sorumun cevabını artık alabilir miyim?" dedi.
Soran gözlerle baktım. Güzel gözleriyle o da bana bakıyordu.
"Nasıl güvenini kazanabilirim?" dedi.
"İnsanlara gösterdiğin tarafının dışında başka bir sen daha var Kuzey. Buna artık eminim. İnsanların seni tanımasına izin vermiyorsun tıpkı..."
"Evet?" dedi cümlemin devamını bekleyerek.
"Tıpkı Burak gibisin." dedim. Rahatsız olduğu gözlerinden belli oluyordu hemen konuyu değiştirdim.
"Seni tanıdığımda güvenimi kazanabilirsin. Ama hiç zahmet etme." dedim. Elindeki anahtarı bir hamlede alıp kilidi açtım. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Elimdeki anahtarı kuzeye doğru fırlattım. Gülümseyerek arkamı dönüp annemi karşılamaya gittim.

Yeni AsistanWhere stories live. Discover now