5. nefret dönüştürülebilen bir duygudur

85 12 29
                                    

jihoon l.

yerin dibine girmeyi ve çıkmamayı istediğim zamanlar çok nadirdi çünkü zaten yerin dibinde yaşıyor sayılırdım çoğunlukla. bununla derdim yoktu, konfor alanım haline gelmişti. sadece kwon soonyoung son günlerde tüm düzenimin içinden geçmişti ve konfor alanım diye bir şey kalmamıştı. bunu sürdürmeye çalışsam da, her ne kadar her şey yolundaymış ya da etkilenmiyormuşum gibi davransam da öyle değildi. kayıtsız maskemin ardında kaygıdan kendimi kaybetmiş ve her şeyimi işime vermiştim. aramızdaki mesafenin ise işimize yarayacağından emindim. en azından bedenim de kendini kaybedene kadar. buraya kadardı. bundan sonra ne kadar çabalarsam çabalayayım bir şeyleri didiklemeye devam edecek, alakası olmayan konulara burnunu sokacaktı. yemek ve uyku gibi.

uzattığı peçeteyi aldığımda yenilmişlikle iç çektim ancak bu daha da başımı döndürdü. zayıflık belirtisi. seungcheol'ün çoktan gördüğü bu hallerimi ondan bile sakınıyorken kwon soonyoung'un ilk elden şahit oluşu canımı çok sıkmıştı.

"iyi misin?"

sesindeki endişeyle gözlerimi kaçırdım. kaçabileceğim hiçbir yer yoktu. gülmeye çalıştım ama beceremedim. daha sonra peçeteyi geri aldı ve çenemi tutup suratımı silmeye başladı.

"markete gitmemiz lazım."

şaşkınlıkla bakışlarım suratına çıktığında ifadesini düzeltip güldü. bu durumda markete gitmeyi mi öneriyordu yani? daha sonra ne yapmaya çalıştığını anladım ve ona bakmayı kestim.

"bu kadar yakın durmak zorunda değilsin." neredeyse üzerimde olduğunun farkında mıydı yoksa umursamıyor muydu?

"öyleyse stüdyona düzgün aydınlatma almalısın."

kaşlarım çatıldı ama onları hemen düzelttim. küçücük bir hareket bile baş ağrıma şiddet veriyordu.

"yüzünü yıkaman lazım. kuruyan yerler çıkmadı." iç çekip masayı temizlemeye geçtiğinde kendi kendine söyleniyordu. onu duymaya çalışacak enerjim yoktu ve istemiyordum da. son bir saat hiç yaşanmamış olsaydı keşke. 

"şarkı bitti." dediğimde suratıma öyle bir bakış attı ki bu konuyla ilgili tek kelime daha edecek cesareti bulamadım. yine de konuşmalıydık. çabucak sözlerin de yazılması ve kayıt almamız gerekiyordu.

kırmızıya boyanmış peçetelerin hepsini toplayıp girişteki kovaya doldurduğunda aynı tatsız bakışları duruyordu. yüzümü yıkamak için kalktım. acilen kendimi toparlamak istiyordum. daha fazla benimle uğraşmamasını dileyerek "markete gidelim." dedim. "yüzümü yıkayıp çıkacağım. sen de hazırlan."

"iyi olacak mısın?"

zar zor gözlerimi devirip bir şey demeden banyonun kapısını suratına kapattım.

bu işe en başında bulaşmamalıydım. aptal seungcheol ve aptal vicdan muhasebelerinin benimle ilgisi yoktu. kwon soonyoung'u başka biri de kurtarabilirdi. ben olmak zorunda değildim. tam anlamıyla manipüle edilmiştim. seungcheol'ün onu başıma sarmasının tek sebebi bu olamazdı. evime kadar dahil etmiş, yaşam alanımda bulunmasını sağlamıştı. bunu istemişti. yani, ona şarkı yapmam için mi? hayır. peki bunu şimdi mi fark ediyordum.

hayır.

sadece yerin dibinden asla çıkmak istemeyecek kadar berbat hissediyordum.

buna rağmen –aynaya bakmamak için her yolu deneyip– suratımı temizledim ve uzun süredir uğramadığım odama gittim. döndüğümde duş almam gerekiyordu. üzerimi değiştirdiğimde fark ettim bunu.

soonyoung çoktan hazırdı. vakit kaybetmemek için –yeterince kaybetmemişiz gibi– hızlıca kafama bir tane bere geçirdim ve girişte asılan montu aldım.

hurry, scandals and couple of the year!Where stories live. Discover now