9. kaçık bir homofobik: lee jihoon

63 8 15
                                    

UZUN ARADAN SONRA GELEN YENİ BÖLÜM

jihoon l.

"ne düşünüyorsun? boşa dil dökmemişim değil mi? soonyoung gerçekten iyi iş çıkarıyor."

suratından mutluluk akıyordu. onun aksine hiç enerjim yoktu. defteri kapatıp masaya bıraktığımda kafamı salladım sadece.

kwon soonyoung karakteri haricinde gerçekten inanılmaz biriydi. müzik için şaşırtıcı derecede yardımı dokunmuştu, koreografi ve şarkı sözlerini de kendi başına halletmişti. farkında bile değildim, gözümde saygınlığı artmıştı. sonra sabah olanlar üşüştüler aklıma; kontrolsüz bir canavar oluşu kafamdaki harika imgeye saldırmaya başladı, işte bu noktada saygınlık kelimesi sallantıdaydı.

"tüm dahiler berbat kişiliklere sahip olmak zorundalar mı..."

seungcheol'ün gür kahkahası stüdyoyu doldurduğunda ona baktım.

"ne? az önce sesli düşündün." kendini beğenmiş bir gülüşle duvara yaslanmayı kesip kanepeye geçtiğinde rahatça oturdu ve dikkatle bana baktı. "sen de o dahiler topluluğuna dahilsin, farkında mısın?"

"övüyor musun beni?" gözlerimi devirdim. asıl amacıyla ilgili konuşmak, sorular sormak istesem de kendime engel oldum. hiçbir şey bilmek istemeyen, habersizce yaşamaya devam etmeyi yeğleyen yanım ağır basıyordu. hem bilsem ne olacaktı? çoktan bazı tahminlerim vardı ve bu tahminlere bile katlanamıyordum.

"jihoon-ah," omzumu dürtünce ona baktım. şimdi tamamen ciddi görünüyordu. böyle olduğunda gerçekten kulaklarımı tıkamak istiyordum ama ifadesiz bir şekilde konuşmasını bekledim.

"aranızda neler geçiyor bilmesem de harika anlaşmadığınızı tahmin ediyorum. ikinizi de ayrı ayrı iyi tanıdığımdan sana soonyoung'un kötü birisi olmadığını güvenle söyleyebilirim."

"ne bu şimdi? ne yapmaya çalışıyorsun şu an?"

samimiyet dolu gülüşlerine yumruğu geçirmek istiyorken "senin için endişelendiğinde onu itmesen iyi olmaz mı?" diye sordu usulca.

"ya choi seungcheol!" kaşlarım çatıldılar. ne demeye getiriyordu? ne biliyordu da böyle konuşuyordu?

"sürekli tetiktesin." gözlerini devirdiğinde şiddetle ona bakmayı sürdürdüm.

"potansiyel bir arkadaşa neden böyle davranıyorsun? senin kaçık bir homofobik olduğunu düşünmesi daha mı iyi?"

nutkum tutulmuştu.

"için rahatlasın diye söylüyorum, bana hiçbir şey anlatmadı. aranızda neler geçiyor gerçekten bilmiyorum ama çok iyi tahmin edebilirim. söylemiştim, ikinizi de tanıyorum."

"benim hakkımda düşündükleri neden önemli?" böyle sorsam da rahatsız olduğum noktayı tam olarak saptayamıyordum. cidden neden rahatsız olmuştum?

"yine de şaşırdım. soonyoung ne olursa olsun yaşam tarzından asla ödün vermezdi, onu iyi bükmüşsün." güldü. kaşlarım daha da çatılabilirler miydi? ne zaman susacaktı?

daha fazla konuşmasın diye ayaklandım. "yemekler soğuyacak." diye geveleyip stüdyodan çıktım.

soonyoung'un çoktan aç bir hayvan gibi masayı silip süpürmeye koyulduğunu düşünmüştüm ancak onu sessizce yerde otururken buldum. altına minderlerden birini almış dikkatle masada belli bir noktaya bakıyordu.

"sorun ne?" diye döküldü birden ağzımdan. dilimi ısırdım hemen. onunla diyaloğu en aza indirme kararı almışken bu da ne oluyordu?

omuz silkip "artık yiyebilir miyiz?" diye sordu ancak cevap beklemeden çubuklarını alıp yemeye başladı. o sıra peşimde olduğunu fark etmediğim seungcheol "tabii ev sahibini beklemek gerek." diye geveledi. ardından beni geçip kanepeye oturdu. gizli niyetleri vardı. kesinlikle öyleydi ve beni öfkelendiriyordu. saçmalıkları beni o kadar yormuştu ki öncesinde yaşananlar enerjimi tüketmemiş gibi bir de bununla uğraşıyordum. zaman israfıydı.

seungcheol ciddi meseleleri yemek masalarında konuşma alışkanlığına sahipti. hayır, başkan olmadan önce de böyleydi. lanet başka bir vakit yokmuş gibi insanların tüm dikkatini yemeğe verdikleri o an önemli bir konuyu ortaya atmaya bayılırdı. bugün de farklı değildi.

"şu videoyla ilgili..."

umurumda değilmiş ve duymamış gibi yaptım. umurumda değildi ama duymuştum. yine de onlardan tarafa bakmadım, benim mevzum değildi. olayları istemesem de seungcheol'den defalarca duymuştum ama benim mevzum değildi. peki bu aptal neden benim yanımda konuyu açıyordu? umursamıyormuş gibi yapmaya devam etmek ve seungcheol'e seni öldüreceğim bakışları atmak arasında gidip geliyorken düzgün çiğneyemediğim yemek soluk boruma kaçtı. rezil bir öksürük krizi anın ciddiyetini yarıp geçtiğinde soonyoung dolu bir bardak suyla dibimde bitmiş sırtımı sıvazlıyordu. yaşaran gözlerimi silmeye çalıştım.

"en son ne zaman boğazından bir şeyler geçti? yemek yemeyi unutmuşsun tanrım..."

seungcheol'e yandan bir bakış atmakla yetindim. cevap verecek hali bulamadım kendimde. istemeden de olsa uysal bir moda geçiş yapmıştım. gerçekten yorgun olmalıydım ya da öyle bir şeyler. soonyoung'un bakışları yemek boyunca üzerimde gezindi, fark etmemiş gibi yaptım. asla seungcheol'ün ciddi nutuklarına dikkatini vermedi. onu geçiştirip durması sinir bozucuydu ama içten içe keyiflenmem niyeydi anlamadım. yine de aklıma takılan bir şey vardı. seungcheol laf kalabalığı yapıp dursa da boşa laf edecek birisi değildi ve yalan söylemezdi. tamam bazen gerçekleri gizliyordu ama onları değiştirmezdi işte. soonyoung'un benim hakkımdaki fikirleri çok umurumda olduğundan değildi... yine de...

bilerek bakışlarımı kaldırıp ona baktım. bunu beklemediğinden gözlerini kaçırmakta gecikti. o sıra yakalandığı için eli ayağına dolaşmıştı. dikkatle baktım suratına: aptal gibi görünüyordu. varsayımları da bir o kadar aptalcaydı.

iç çekip önüme döndüm.

hurry, scandals and couple of the year!Where stories live. Discover now