12. insanlığımı yitirirken

64 8 20
                                    

soonyoung enkaz halindeki kafasıyla seungcheol'e konum attığında yazamam ya da konuşamam modundaydı. beyninin öğrendiklerini işlemesi biraz zamanını aldı. seungcheol ellerinde poşetlerle soluğu yanında aldığında ise yeterince aptal hissediyordu.

"hyung..." diye sızlandı. şimdi başkan lafını bir kenara bırakmıştı. ona destek olacak tek kişinin farkındalığıyla çöktüğü yerden kalkıp sıkıca sarıldı seungcheol'e. asla cevap vermediği için gelmeyeceğini düşünmüştü ancak öyle görünüyordu ki yalnızca eli boş gelmek istememişti.

genelde ne kadar yoğun olduğundan bahsedip duran seungcheol önce yüklendiği poşetleri yere bıraktı, sonra da o ikisi için insan gibi oturabilecekleri bir alan hazırladı. yarım saatini bile almamıştı.

"ülkenin en ünlü şirketinin başkanını düşürdüğün hale bak..." aldığı mezelerin paketlerini açıyorken söylenmekten geri durmadı.

ona yardım etmek için parmağını bile kıpırdatmayan soonyoung bağdaş kurduğu kamp sandalyesinden nehri izliyordu. dalmış gözleriyle iç çekti. "asıl ülkenin en ünlü dansçısının düştüğü hale bak. erkeklerle yatıyorsam ne olmuş? bunu niye dert ediyorlar ki? tanrım..."

seungcheol ona yandan bir bakış attı. "homofobiyle savaşmak için daha çok erken."

soonyoung buna katılmıyordu ama bir şey demedi. "haklı olabilirsin." diye mırıldandı sadece.

"öncesinde ne demek istedin? jihoon neden hassas?"

işini henüz bitiren seungcheol kabanının kollarını indirdi –evet onları sıvamıştı, sızlanmakta haklıydı– ve sandalyeye çöküp ikisine soju doldurdu.

"önce bir şeyler ye. ne kadar aç kaldığından şikayet edip duruyordun." soonyoung'a yemek çubuklarını uzattı. "iştahım yok." demesine rağmen onu reddetmedi soonyoung. ancak bir dakika bile geçmeden ağzına bir şeyler göndermeye başlamıştı.

seungcheol onları tanıdığını söylerken boş konuşmuyordu. hayatının neredeyse tamamını jihoon'la geçirmişken yarısını da soonyoung'la geçirmiş sayılırdı. o bir başkandan önce arkadaştı. en başında o ikisini tanıştırmak istemesinin nedeni de buydu. yakınlaşmaları için uğraşmıştı. bir şekilde birbirlerine iyi geleceklerini biliyordu. eh, bu skandal da iyi bir fırsat olmuştu. ancak planlarımızda hep beklenmedik şeyler çıkardı. yalnızca seungcheol bunu henüz deneyimlememişti. o plan ve programa sıkıca sadık birisiydi. hayat da bir o kadar beklenmedik.

"birlikte olduğunuzu düşünmüştüm." gözlerini kaçırdı. "öyle görünüyordu." bunları dile getirmek bile ona tuhaf gelmişti. gerçek değildi ama rahatsız ediciydi.

seungcheol gür bir kahkaha patlattı. nehirdeki bakışlarını bir an için soonyoung'a çevirdi ve ona samimi bir gülümseme vermeyi ihmal etmedi. "jihoon aptal olduğun konusunda ısrar ederken haklıymış."

"aptal olduğumu senin de çok iyi biliyor olman lazım." bacaklarının öne uzatıp gerindi, sonra biraz çimleri ezdi ve bardağında kalan sojuyu içti. "bu iyi değil." diye mırıldandı. "kendimi o kadar rezil ettim ki..."

"neden?"

"bana en son onu rahatsız ettiğimi söyledi."

seungcheol suratını buruşturdu. "jihoon'u her şey rahatsız eder." bu bariz bir gerçekmiş gibi ısrarla soonyoung'a baktı. "bir haftadır onunlasın, fark etmedin mi?"

soonyoung ofladı. "o yüzden diyorum zaten. çok tartıştık, kavga ettik. ama bence birbirimize alışmaya başlıyorduk. hatta önceki gece ona, onu bükebileceğimle ilgili bir şeyler bile söyledim..."

hurry, scandals and couple of the year!Onde histórias criam vida. Descubra agora