18. sen ilksin, özel hisset

102 9 6
                                    

soonyoung k.

"rahat duracak mısın?"

"rahatım zaten."

iç çekip yorganın altına girdim. mantıklı olan yanım def olup duş almamı söylüyordu ama jihoon'a karşı koyamıyordum. kollarını etrafıma sarıp yüzünü göğsüme kapattığında yenilgiyle iç çektim. o sıra beynim belli bir anıya odaklandı. çarşaflarının ve giysilerinin kokusunun beni nasıl da uyardığını hatırladım. çok hoştu, çok güzeldi. jihoon'un da böyle düşünüp düşünmediğini merak ettim. bu aramızdaki şey yalnızca 'gey-erkekler-olmak'tan ibaretse eğer –ki bu mümkündü– sonumuz çok da harika görünmüyordu. en son kiminle uzun süre yatmıştım? uzun ilişkim olmuş muydu? hayatım seks partnerlerinden ibaretti. uzun bir ilişki şaka gibiydi. bunun öteki türlüsünü düşünemiyordum bile. ciddi bir ilişki? maalesef ben kwon soonyoung'tum. yine de jihoon'la böyle birbirimiz içine geçmemiz beklenmedikti. ikimizi düşündüğümde seks partnerleri olamayacak kadar ayrıydık. onunla 'bu şey' olmak istemiyordum.

lee jihoon'un ilişki hayatı nasıldı? yönelimini gizlemese bile asla fark edilmiyordu ve kendi başına sürdürdüğü yaşamıyla sorunu yoktu. yüzeyde.

biz ne yapıyorduk? ne yapacaktık? bununla şimdi bir sorunumuz olmasa bile ileride yüz yüze bakmak zorunda kalacağımızdan garip olurdu. aramızdaki bu şey bizi tuhaf bir duruma sokardı. en azından benim için.

"uyuyor musun?" tabii ki uyumuyordu. göğsümde kıpırdanıp durmayı kesmesi için sormuştum bunu. kesmedi. kıpırdanmaya devam etti.

"buraya daha önce başkalarını getirmedim." dediğimde durdu. nasıl güldüğümü görmüyordu. açıkçası bunun onun için önemli olmadığını biliyordum ama o beklenmedik birisiydi, yani buna tepki vermesi beni şaşırtmamıştı.

yüzünü kaldırıp konuşmak için alan açtı kendine, kafası hala yorganın içinde olduğundan görüş alanımda yalnızca saçları vardı.

"ayrıca normalde bu kadar dağınık birisi değilim." evet. bunlar hakkında konuşmak iyiydi.

"japonya'da benim de sağlıklı bir cinsel hayatım vardı."

ha?

kendi silahınla vurulmak böyle bir şeydi. dağılmış bir halde yorganı itekleyip suratına baktım. "senin mi?"

"niye şaşırdın, olamaz mı?" sonra tek kaşını kaldırdı. "demek japonya'da yaşadığımı sana söyledi."

gevelemek için ağzımı araladım ama bana izin vermeden konuşmaya devam etti. "özel hissetmek falan istiyorsan, genç insanlarla hiç birlikte olmadım."

her söylediği beni beynimden vurmuyormuş gibi bir umursamazlıkla iç çekti, bir şeye dayanma ihtiyacıyla kafasını omzuma koyduğunda refklesle kolumu başının altından uzattım. boynuma doğru iyice sokulunca "ilk olduğunu düşün." dedi. bu beni neden özel hissettirsin, diye çığlık atan yanımı susturdum. "anlamadım." dediğimde ise hemen pişman oldum. hem onun hakkında daha fazla şey öğrenmeyi hem de bu konu hakkında konuşmayı kessin istiyordum.

"neyini anlamadın? çok gençsin diyorum."

"yaşıtız jihoon." hatta ondan birkaç ay önce doğmuştum.

"evet." güldüğünde sıcak nefesi tenime çarptı. "seungcheol'ün anlatamayacağı şeyler. hiçbirini bilmiyor."

"inadına yapıyorsun."

"hayır. ciddiyim. şu an çok rahat hissettiğimden sana anlatıyorum. yaşı kırkın aşağısında olan kimseyle yatmadım."

uğuldayan beynimle onu kendimden uzaklaştırıp gözlerimi yüzüne diktim. alaylı bir ifadeye sahipti ama yalan söylemiyordu.

hurry, scandals and couple of the year!Where stories live. Discover now