17. kokuyla uyarılmak ya da öyle bir şey

74 10 8
                                    

soonyoung sanılanın aksine o kadar da aptal değildi. yine de apar topar mutfağa kaçmasının sebebi –inkar edilemez bir biçimde– korkmasıydı. jihoon'u öyle görmek aralarındaki tuhaf ama rahat muhabbeti devam ettiremeyeceğini düşündürmüştü ona.

bu herif böyle kaç parçaya bölünebiliyor?

bardağa tekrar su doldurdu. jihoon'un ruh halindeki dalgalanmalar direkt olarak eylemlerine yansıyordu. yoğun olarak soonyoung'un yanında. ve soonyoung bunu fark edemeyecek kadar aptal değildi. pekala en azından bugüne kadar. başka işi yokmuş gibi tüm gününü onu gözlemleyerek geçirmişti ve bu kişinin başlarda kendisine nasıl davrandığını hatırlamadan edememişti. gözlerini açan tam olarak diğerlerine gösterdiği tavırdı. buz gibiydi. insanı kendisine bir böcekmiş gibi hissettiriyordu. soonyoung onun yeni bir gregor samsa yaratabilecek olduğunu düşünüyordu. ezici ve yıkıcıydı. güçlü olmayan insanları mahvedebilirdi.

kendini mahvetmiş bile.

iç çekti. onun tüm bu zararlı halleriyle kendini ne tür işkencelere maruz bıraktığını düşünmek istemiyordu. düşünmeyecekti.

"kış çayı içecek misin?" salona doğru seslendi.

"kahve yok mu?" jihoon kapı pervazına yaslanmış etrafı inceliyordu.

soonyoung onun geldiğini fark etmemişti, irkildi. yine de bozuntuya vermeden yineledi: "kış çayı içmeyecek misin?"

açıkçası jihoon şu an bununla uğraşmak istemiyordu. omuz silkip sandalyelerden birine oturdu. "tarçın güzel koktu. bana da yap."

"iki kişilik demlemiştim zaten." gülerek söyledi.

"ne halt yemeye sordun o zaman?"

"bence sen de çok açsın. yemek söyledin mi?"

jihoon ona gözlerini devirdi. cevap veremeyecek kadar yorgunmuş gibi kafasıyla onayladığında tek istediği uyumaktı. önceleri bir haftayı uyumadan geçirmesine rağmen böyle berbat hissetmezdi. içinden bozulan ayarlarına sövmeyi sürdürdü.

aralarındaki garip hava yemek yerlerken de devam etti. soonyoung bir şekilde bunu anlamaya çalışıyor, söyleyecek ya da yapacak bir şeyler düşünüyordu ancak nihayetinde çenesini kapalı tutmuştu.

"burada yatacağım." dedi jihoon birdenbire.

soonyoung bunu beklemiyordu çünkü jihoon'un değil kalmak, yukarı bile çıkmayacağını düşünmüştü.

hemen sonra jihoon telefonunu ona uzattı. choi seungcheol'den onlarca çağrı ve mesaj vardı.

"aman tanrım üzerine çok düşüyor." bakışlarını jihoon'a çevirdi. "neden bana veriyorsun?"

jihoon'un ifadesi de ses tonu kadar düzdü. "ona uyuduğumu söyle."

"buna inanır mı?"

"umurumda değil. rahatsız etmeyi kesmesini de söyle."

soonyoung dudaklarını tek çizgi haline getirip sohbet ekranını açtı. okumamaya çalışsa da gözüne çarpıyorlardı. wonwoo kim, diye düşündü. sonra gözleri kocaman açıldı. "jeon wonwoo'dan mı bahsediyor!"

sonunda jihoon'un ifadesi çatlamıştı. "neden bağırıyorsun aptal mısın?"

"aman tanrım yakın mısınız!"

"bağırmayı kesecek misin?"

soonyoung'un o an hiçbir şey umurunda değildi. "ondan nefret ettiğimi biliyor musun!"

"bunu neden bileyim?" jihoon duraksadı. "hani nefret etmekle uğraşmıyordun?" tek kaşı havaya kalktı.

"aynı kefeye koyamazsın. o pis bir takipçi. tabii ki nefret edeceğim."

hurry, scandals and couple of the year!Where stories live. Discover now