on birinci bölüm

6.4K 514 315
                                    

Dışarıda buz gibi bir hava vardı, ders saatini bekleyen, derse ara veren ve öylesine arkadaşları ile konuşmak için kantinde bulunan birçok öğrenci dışarıdaki havaya inat sıcak bir şeyler içerek içlerini ısıtmaya çalışıyordu. Kimisi de soğuk havayı dinlemeyip sigaralarını kapının hemen önünde içmekteydi. İçeri adımını atıp da kapıyı kapatmayanlara birkaç kişi uyarıda bulunuyordu. Sigarası biten, soğumuş elleri ve burunları ile içeriye girip bir de üzerine, vakti varsa eğer, çay içiyordu. Herkes kendi halindeydi. Dersler, hocalar, kantinin pahalı oluşu, ödevler veya aşklar... Konular farklıydı. Park Jimin'in ise derdi çok başkaydı; dün gece gelen kutusuna bırakılan ve okula girerken çekilen iki fotoğrafı onu hayli tedirgin yapmıştı.

Park Jimin için nerede yanlış yaptığını düşünmek gereksizdi. O, ilk başlarda gayet anonim bir şekilde kimliğini gizleyerek ve sırf eğlencesine açtığı blogta yine anonim kalmalıydı ama dayanamamıştı. Önce ismini ifşa etmişti. Aslında bu çok da büyük bir olay değildi çünkü Kore'de bir sürü Jimin vardı, arasanız okyanus ötesinde de yüzlerce Jimin bulurdunuz. Hayır, bu sorun değildi ama ya ardından kendisini ve o çok sevdiği, sürekli sarıp sarmalamak istediği ve derslerde bile özlemiyle tutuştuğu kedisi Obur ile fotoğrafını yayınlaması? İşte yanlış burada başlıyordu. Jimin asla kendini paylaşmamalıydı. Paylaşmamalıydı çünkü anonim kalmalıydı. Sonuçta eğlence için açılan bir blogta kendisine yer yoktu, sadece kediler olmalıydı ve bazen dayanamayıp ve birkaç kişinin samimiyetine inandığı için anlattığı olaylarla sınırlı kalmalıydı.

Aslında Jimin fotoğrafını paylaşırken bir sapık edineceğini hiç düşünmemişti çünkü onun dünyasında böyle kirli düşünceler yoktu. Onu merak eden takipçilerine bir kıyak yapmak istemişti, onları anlıyordu çünkü. Bazen dertleştikleri, bazen anılarına güldükleri ve yalnızlıklarını paylaştığı insanlar vardı ve onların kendisini merak etmesini gerçekten anlayışla karşılıyordu ve bunda hiç sorun görmemişti. Bu sebeple bloguna en sevimli bulduğu fotoğrafını yüklerken bulmuştu kendini. İltifat beklediği yoktu. Sadece paylaşmıştı işte, ama işler hiç de onun düşündüğü gibi ilerlememişti. Birçok güzel mesaj aldığı gibi sınırı aşan, terbiyesizce mesajlar da gelir olmuştu. Jimin, önce bunları düşünmemeyi denedi çünkü bu herkesin başına gelebilirdi. Jimin biliyordu ki o fena biri değildi. Ortalamanın biraz üstünde bir yakışıklılığı olduğunun da farkındaydı, bazıları tarafından beğenilmek de hoşuna giderdi ama yüklediği fotoğrafta sevimlilik dışında bir şey yoktu ve aldığı mesajlar da bu sevimliliğe oldukça ters düşüyordu. Yine de görmezden gelebilirdi. Geldi de. Ta ki o fotoğrafları görene kadar. Jimin hiçbir zaman onu okuluna kadar takip edecek ve gizlice fotoğraflarını çekecek biri olacağını düşünmemişti.

Bunları düşünmek bile o minik yüreğinin hızlı hızlı atmasına neden oluyordu. Sırf bu düşüncelerden dolayı tüm gece uyuyamamıştı ve dersi olmamasına rağmen okula erkenden gelip arkadaşı ile konuşmak istemişti.

Bu olayın büyümesinden oldukça çok korkuyordu.

Ve bir de dinlenilmemek onu baya sinir ediyordu. Buraya gelme nedeni arkadaşıyla korkusunu paylaşmak ve bir şeyler yapılabilir mi diye düşünmekti veya bu kişiyi bulabilir miydi çünkü o her kimse kinliğini gizli tutuyordu ve bu da oldukça ürkütücüydü.

Yine de karşısında çenesi yumruğuna yaslı bir şekilde uyumakta olan arkadaşına -adı Taehyung'tu- kızamıyordu çünkü biliyordu ki arkadaşının bölümü mimarlık olduğu için tüm gece çizimler ve projelerle ilgilenmekten uyuyamamıştı ve sabah da dersi oldukça erkendi. Sıkıntılı bir şekilde nefesini verip ikisi için de kahve almak için ayağa kalkıp kantin bölümüne ilerledi. Bu sırada bir çift göz tarafından güzel bir şekilde izlendiğinden bîhaberdi.

öyle güzelsin işte | yoonmin ✓ Where stories live. Discover now