otuz dördüncü bölüm

3.5K 392 305
                                    

Kantine girenler çıkıyor, yeni yüzler de masalardaki ve sıradaki yerlerini alıyorlardı. Jimin, Taehyung gittiğinden beri aynı masada oturuyordu. Yerinden biraz bile kıpırdamamıştı. Sürekli düşünüyordu ama bir sonuca varamıyordu. Bir ara kantin çalışanı ona çay getirmişti ama Jimin onu bile fark etmedi, o kadar dalgındı ki sonunda kadın dayanamadı ve elini Jimin'in masanın üzerinde duran eline koydu. Bunu yapmasıyla Jimin irkildi.

"Korkuttum mu seni? Özür dilerim."

Kadının naif sesi Jimin'i yatıştırdı. Başını iki yanına salladı, sanki bunu yapmasıyla aklındaki düşünceler bir bir zemin ile buluşacak ve onu bir süre rahat bırakacaktı.

"Sorun değil Bayan Lee. Benim dalgınlığım." Jimin kadına bir gülümseyiş vermek istedi ama bu o kadar zoraki duruyordu ki kadın kendini Jimin'in karşısına oturmaktan alıkoyamadı.

"İyi misin Jimin? Hasta mı oldun yoksa? Çok solgun görünüyor yüzün..." Elini Jimin'in yüzüne koydu. Bu dokunuş Jimin'e annesini hatırlatıyordu, belki Bayan Lee annesinden çok daha gençti ama o da bir anneydi ve şefkat içeren her dokunuşta aklına annesi düşmesi kaçınılmazdı.

Jimin yanağını kadının avucuna yasladı. Tam şu an annesini istiyordu. Bu şehirden, getirdiği dertlerden, okuldan kaçıp kendi evine, annesinin kucağına gitmek istiyordu. Başını annesinin kucağına koyup saatlerce oradan kalkmamak, annesinin güzel sesinden şarkılar dinlemek istiyordu.

"Hasta değilim ama olabilirim, havaya baksanıza nasıl soğuk..." Masadaki çayı fark ettiğinde gerçekten gülümsemişti. "Teşekkür ederim efendim. Şimdi bu çayla içimi ısıtacağım."

Kadın Jimin'in yanağında duran elini saçlarına çıkardı. Jimin onları düşünceleri ile boğuşurken mahvetmişti. Tek tek her telini düzeltti. Sonrasında eserinden memnun olmuş bir şekilde gülümsedi. Jimin ona anlatmıyordu ama o bir şeylerin yolunda gitmediğini anlıyordu. Bunu, birkaç gün önce Jimin'i yüzünü kapatıp da okula geldiğinde ve bir hayalet gibi ortalıkta dolandığında anlamıştı. Yine de üstelemedi. Jimin istese anlatırdı, hep anlatmıştı.

Kadın daha fazla oturmanın anlamsız olduğuna karar verdi. Kantin hiçbir zaman boş kalmazdı, yerine geçmesi gerekiyordu fakat Jimin'in sesi onu durdurdu.

"Kızınız nasıl Bayan Lee?"

Kadının aklına çocuğu düşünce yüzü birden aydınlandı. "Çok, çok iyi. Tahlilleri de iyi sonuçlar veriyor ama o bunları pek umursamıyor." Güldü. "Her gün fotoğraflarına bakıyor. Sana abayı fena yaktı. Hemen iyileşip Jimin oppamı görmeye gitmem gerek diyor." Kadın şimdi oldukça neşeliydi.

"Belki de ondan önce ben davranmalıyım. Hastaneye gitmem gerekli."

"Daha sonra, daha sonra. Acelesi yok Jimin. Biraz daha güç toplasın, o zaman seni kolundan tutup ben götüreceğim. Ama biraz daha zaman gerekli." Jimin'in elini eline alıp birkaç küçük vuruşlar gerçekleştirdi.

"Siz öyle diyorsanız..." Zaten Jimin'in de pek keyfi yoktu. Şu halde hastaneye gitse neşe götürmek yerine hüzün alırdı yanına. Küçük kızı hayal kırıklığına uğratabilirdi.

Bayan Lee gitmesi gerektiğini söyleyip yanından ayrıldığında o da çayını hızlıca içip derse gitti. Aklı biraz olsun dağılmıştı ama içi hiç rahat değildi. Yerine oturur oturmaz hızla bacaklarını sallamaya başladı. Kulakları uğulduyordu. Dersi dinleyemiyordu ama burayı terk etmek de istemiyordu. Sınıftayken güvenli hissediyordu.

Tüm gün dersteydi ama hiçbirini dinlemedi. Olanları kafasında tarttı. Düşündü. Polise gitmeli miydi? Gitse, ne diyecekti? Polis ona nasıl yardımcı olabilirdi, yanına sürekli peşinden gelen bir memur mu vereceklerdi? Jimin, onu rahatsız eden her kimse o karşısına çıkmadan polise gitmenin uygun olmayacağını düşündü.

öyle güzelsin işte | yoonmin ✓ Where stories live. Discover now