yirmi beşinci bölüm

4.2K 466 322
                                    

Jimin korkuyordu. Bir kız gibi değil, gayet de kendi olarak korkuyordu. Birinin sürekli onu gözetlediğini bilmek korkutuyordu, birinin onun hakkında kötü şeyler düşündüğü bilmek korkutuyordu, telefonuna gelen bildirimler onu korkutuyordu. Korkmanın ya da güçsüz olmanın cinsiyeti yoktu, Jimin oldukça fazla korkuyordu ve bu onu uyutmuyordu.

Yattığı yerde huzursuzca döndü ve Obur'a baktı. Kedi çoktan uykuya dalmış ve belki de kırkıncı rüyasını görüyordu. Jimin sırf düşünceleri farklı yöne kaysın diye kedilerin rüya görüp göremeyeceğini düşündü, eğer görüyorlarsa ne görüyorlardı? Eğer Obur sürekli rüya görüyorsa muhtemelen onun rüyalarının konusu mamalarıydı. Jimin kendi kendine gülümsedi. Bir an da olsa başka şeyler düşünmek onu iyi hissettirmişti.

Yeniden yüzünü tavana döndü. Bu gece de uyuyamayacaktı. En son ne zaman uyuduğunu hatırlamıyordu, dört gün önce miydi yoksa çoktan bir hafta olmuş muydu? Bilmiyordu.

Sıkıntıyla nefesini verdi. Umuyordu ki misafiri çoktan uykuya dalmıştı. Şimdi düşününce Jimin kendini kötü hissetti. Tüm gece sabaha karşı Yoongi'ye attığı mesajları hatırlamamaya çalışmıştı, sağ olsun Yoongi de bundan hiç bahsetmemiş ya da konusunu açmamıştı. Bunun için ona minnettardı ama kendini berbat hissetmesini durduramıyordu. İçerideki adam onu seviyordu, Jimin bundan bu geceden sonra hiç şüphe etmemişti ama onun karşısında kendini nasıl gösterdiğinden de emin değildi. Muhtemelen Yoongi onu severken onun bu kadar korkak ve aciz olduğunu bilmiyordu, belki bu geceden sonra Jimin'i daha az sever ya da sevmeyi bırakırdı. Evet, evet bu geceden sonra belki Jimin'le karşılaşmak bile istemezdi.

Jimin korktu. Bu sefer dışarıdaki tehlikeden değil, artık sevilmeyecek olma düşüncesinden korktu. Henüz bu duygu ile yeni tanışmıştı ve nasıl tepki vereceğini bilmiyordu ama hoşuna gittiğini inkâr edemezdi. Farklı bir duyguydu ama hoştu. Belki biraz onu şaşkına çevirmişti ancak çok güzeldi. Yoongi'nin ona bakışlarına tanık olduktan sonra, onun için evinden koşup geldiğini görünce aşk denen şeyin de ne kadar yüce olduğunu fark etti. Oysa Jimin aşk ile hiç muhatap olmamıştı, onu tanımıyordu. Aşk nasıl kokardı bilmiyordu, aşk nasıl görünürdü bilmiyordu, aşkın bir rengi var mıydı bilmiyordu ama onun yüce olduğunu artık biliyordu.

Taehyung Hoseok'la birlikte olmaya başladıktan sonra aşkı düşünme gereği duymaması onu hayrete soktu. O zamanlar sadece onların mutlu olmasına odaklanmıştı, aşkı düşünmüyordu. Elbette onların birbirlerine nasıl âşık olduklarını görebiliyordu ama demek ki derine inmemişti. Şimdi bunun için pişman olmuştu. Belki o zaman aşkı arkadaşına sorsaydı şimdi nasıl hissetmesi gerektiğini bilebilirdi. Kimseye âşık olduğu falan yoktu ama birinin ona âşık olduğunu bilmesi onun elini kolunu bağlıyordu. Ve bu çok yeniydi. Belki bir kız olsaydı bu kadar düşünmezdi ve denerdi ama durum... farklıydı.

Kendine kızdı Jimin. Farklı falan değildi. Eğer korkmanın bir cinsiyeti yoksa âşık olmanın da yoktu. Aşk, aşktı.

Ve içerdeki adam ona âşıktı. Jimin kendini nasıl rezil ettiğini düşünüp yatağın içinde tepinmeye başladı. Çok, çok utanıyordu.

Dışarıdaki soğuk havayı düşündü. Kardan artık eser yoktu, yükseklerdekiler bile erimeye başlamıştı ama soğuk hâlâ oradaydı ve Jimin tek telefonu ile Yoongi'yi üzerinde ince bir tişörtle yanına getirtebilmişti. Sahi, bunu yapan Jimin miydi yoksa aşkın kendisi miydi? Jimin bu sefer de bu tek taraflı aşkın ağırlığı altında ezilecek gibi oldu. Bu neden bu kadar zordu, anlamıyordu.

Düşünüyor, düşündükçe çıldırıyordu. Sonunda yorganını tepti ve oflayarak yatağında doğruldu. Parmakları ile saçlarını dağıttı, ofladı, sonra yeniden saçlarını düzeltti. Şu an Obur'un yerinde olmayı o kadar çok isterdi ki... Bir kedi olarak dünyaya gelmeliydi Jimin. Tüm gün uzanmalı, sevdiği insanlara yaklaşıp onlara kendini sevdirmeli belki biraz da mırlamalıydı ve sonra onun için hazırlanan yerde kaygısızca uyumalıydı.

öyle güzelsin işte | yoonmin ✓ Where stories live. Discover now